KİTAP OKUMAK ÜZERİNE * “Kitap yakmaktan daha kötü suçlar vardır. Bunlardan biri de kitap okumamaktır.”

Mehmet Boz
10.09.2017

Sn Akalın ve “MA’nın Son Torunu ve Ben”kitabının talihsizliği ile ilgili yazdıklarına doğru demek için tuzu kuru ülkelerdeki “X”, “Y”, “Z” kuşaklarının kitaba/okumaya yaklaşımlarını bilmek gerek.

Orhan Tüleylioğlu’nun Yalnız Kitap’ından:

“Kitap yakmaktan daha kötü suçlar vardır. Bunlardan biri de kitap okumamaktır.” Ray Bradbury

Tarih boyunca kitaba duyulan hınç, hiçbir nesneye duyulmamış. Diktatörlerin en büyük düşmanı kitap olmuş; önce okuma alanını daraltmışlar, olmamış yasaklamışlar, olmamış yakmışlar…Yalnız o kitapları yazan yazarları değil, okuyanları da hapse atmışlar. Ama yakarak, yasaklayarak bir kitabı yok etmek olanaklı olmamış. Kitap her defasında küllerinden yeniden doğmuş…

Orhan Tüleylioğlu bu çalışmasında, kitap düşmanlığına ışık tutarken, kitap sevgisine, kitabın yaşamımızdaki yerine dikkat çekiyor. Okumadan, düşünmeden, öğrenmeden geçen bir ömrün gerçekten yaşanmış sayılamayacağını söylüyor. Kitabın gücünü belgeliyor.

erdal akalın
e.akalin016@hotmail.com
26 Ağustos 2017

Yeni Kuşaklar ve Biz!..

“X”, “Y”, “Z” !..

Birkaç yıl önce, üçüncü kitabım olan “MA’nın Son Torunu ve Ben” adlı çalışmamı bitirmiş ve kendimce önemsediğim bu eserimi (!) yayınlamayı kabullenecek bir yayınevi aramak telaşına girmiştim. Araştırmalarıma Ankara da yaşayan bir dostum aracılık edince, Ankara’nın ünlü bir editörü ile en azından telefon ile konuşabilmek şansım doğmuştu.

İsmi ben de kalsın, bu değerli edebiyat ustası beyefendi ile kısa bir fikir alışverişi yapabilmiştim. Özetle şunları söylemişti bana; “Kitap taslağınızı okudum ve beğendim diyebilirim. Kaleminiz okunmayı da hak ediyor. Ama boşuna uğraşmayın, bu kitabı bastırıp yayınlasanız bile maalesef satış şansı ve okuyacak okur bulabilmek şansınız olmayacaktır. Bu yorumumu da sakın küçümseme olarak kabul etmeyin. Sorun sizin kaleminizde değil, artık kitap okuyan kişilerin kalmamasındadır. Son editörlük çalışmamı ünlü bir kadın yazarımızın kitabı için yapmıştım (adını söyledi ama ben burada yinelemeyeyim ). Bu hanımın ününe karşın küçük miktarda bastırdığımız kitabı, halen vitrinler de duruyor. Çünkü okur saymamız gereken yenikuşaklar kitap okumak alışkanlığını kazanamadılar. Ben de kitap dünyasının bu sıkıntısı görünce, editörlük mesleğimi bıraktım!”

Değerli usta haklı çıktı. Kendi paramla bastırdığım kitabı ancak birkaç arkadaşım ve büyük olasılıkla azıcık meraktan ve biraz da ayıp olmasın diye okudular.

Kitap ve gazete okuma alışkanlığımızı çoklukla ailemizden ve daha da önemlisi okullarımızda öğretmenlerimizin teşvikleri ile kazandık. En önemli etken ise henüz görsel dünyaya egemen olan iletişim olanakları ortada yoktu. Tek bilgi kaynağımız ve haberler dünyasının biricik yöntemi düzenli gazete izlemek arada da kitap okuyabilmekten geçerdi. Üstelik İstanbul’dan iki ve bazen üç gün sonra elimize ulaşabilen ulusal gazetelerin bayilere ulaşmasını heyecan ve de hasretle beklerdik.

Yıllar ilerleyince olanaklar değişti. Artık haber, belgesel ve sportif gündelik gelişmeleri TV ekranlarından izliyoruz. Gazete ise eski alışkanlıklarımız olarak kısmen devam ediyor. Kimler için, Sayın Tayfun Atay Hoca’nın deyişi ile adına “T Kuşağı” denen bizim için.T kuşağı nedir derseniz, Tayfun Bey’e göre “artık tarihe karışmışların kuşağı” demekmiş!

Değerli gazeteci Sayın Figen Atalay, birkaç gün önce bir haber paylaşmıştı bizimle, Cumhuriyet Gazetesi içeriğinde. Az önce espri boyutunda tanımladığım T Kuşağı sonrasına dairdi haber. Yeni kuşak tiplemelerini; “X”, “Y” ve “Z” olarak sınıflamıştı.

X Kuşağı insanları 1965 ve 1979 arası doğumlular oluyorlar. Bunlar halen düzenli gazete ve arada da kitap okuyanlar. Tabii göz ucu ile de TV izliyorlar.

Y kuşağı gençleri, 1980 ile 1999 arası doğmuş olanlar. Düzenli olmayarak arada gazete okuyorlar, seyrek olarak kitaplara biraz bakıyorlar, çoklukla TV ve internet ile ilgileniyorlar.

Z Kuşağı ise 2000 yılından sonra doğan gençler ve çocuklar. Gazete ve kitapla işleri hemen hemen hiç olmuyor. Hatta TV bile onlar için cazip sayılmıyor, çünkü ellerinde gezdirdikleri kocaman birer cep telefonları var. Hem internet, hem TV ve hem de sosyal medya iletişimi o aletin içinde zaten. Gazete ve kitaba zaten heyecan duymuyorlar ve ilgilenmiyorlar. İşte bunlar tam ‘milenyum kuşağı’ sayılan dünyamızın yeni insanları.

Bu yazıya beni yönlendiren olgu ise dün akşam TV de maç seyrederken göz ucu ile izlediğim gençler oldular. Y kuşağı ile Z kuşağı gençler ve benim gibi T Kuşağından birkaç amca maçı izliyorduk bir arkadaşın bize yarattığı olanakla. Biz T Kuşağı sakinleri gözümüz ekranda iken, Y ve Z kuşağı mensupları gençler ve çocuklar arada TV ekranına bakarak maça göz atıyorlar, nasıl beceriyorlarsa da aynı esnada ellerindeki cep telefonları ile mesajlaşıyor ve bir şeyleri oradan da takip ediyorlardı. Ben ise hem ekranı ve hem de onları izlerken dikkatim dağılıyor ve bu yazının kafamda oluşmaya başlayan tümcelerini kurgulamaya çalışıyordum.

Evet, artık günümüz bu yeni kuşakların elindedir. Zaten gerek medya grupları ve gerekse reklam firmaları bu gerçeği çoktan keşfettikleri için bizlere bu iletişim dünyasında galiba oturabilecek bir minder bile kalmadı. Bizler de kahvelerin okey masalarının saçları kırlaşanamca ve dedeleri olarak aramızda kulaktan dolma iletişimle idare edeceğiz korkarım. Veyason bir hamle yaparak bazılarımız birer cep telefonu edinecek, onunla da eski dönemlerin akşamlarında keyif veren fasıl dinleyenlerin nostaljik havasına kapılacağız!

Kıssadan hisse: “Temperamutantur, nos es mutamur in illis!” (Değişen zamanla birlikte biz de değişime uğrarız!).

***

Bu yazım aracılığı ile tüm okurlarımın 30 Ağustos Zafer Bayramını ve Kurban Bayramlarını kutlarım.
Erdal Akalın (26.08.2017)

This entry was posted in EDEBİYAT - ANI - ÖYKÜ - ŞİİR, EĞİTİM. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *