EĞİTİM ve GERİCİLİK *** “Dindar ve Kindar” nesil ile olmaz.. * İnsanlar da özgür bir ortamda büyür ve eğitilirlerse; yani kuşkuya, özgürce soru sormaya/ sorgulamaya, eleştiriye ve tartışmaya yer veren; kısaca demokrasi kültürüne dayalı, eleştirel akılcı bilimsel eğitim görürlerse akılları gelişir; yaratıcı olur, buluş ve keşifler yaparlar

Süleyman Çelik
5 Ağustos 2017 Cumartesi

“Dindar ve Kindar” nesil ile olmaz..

Tayyip Erdoğan, ‘İslam Dünyası Yükseköğretim Alanının Oluşturulması’ toplantısı açılış oturumunda yaptığı konuşmada, “soran, sorgulayan nesil yetiştirememekten” yakınmış.

“Soran, sorgulayan” nesil yetiştirebilmek bir eğitim sistemi meselesidir.

İnsanların beyni, gelişmiş akla sahip olması nedeniyle hayvanlardan farklıdır. Ancak akılları doğduklarında henüz gelişmemiştir. Beynin akılla ilgili bölgeleri sinir hücreleri yumağı şeklindedir. Bebekler akıllarını kullanamadıkları için hayvanlar gibi içgüdüsel reflekslerle yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar.

Su yolunu bulur, özgürce akar, dere olur, ırmak olur ve sonunda okyanuslara karışarak muradına erer. Ancak önüne arıklar, bentler, göletler/ barajlar yapılarak kullanıldığında büyük oranda kaybolur, kalanı da niteliğini kaybeder.

İnsanlar da özgür bir ortamda büyür ve eğitilirlerse; yani kuşkuya, özgürce soru sormaya/ sorgulamaya, eleştiriye ve tartışmaya yer veren; kısaca demokrasi kültürüne dayalı, eleştirel akılcı bilimsel eğitim görürlerse akılları gelişir; yaratıcı olur, buluş ve keşifler yaparlar. Kendi akılları ile sorunların üzerinden gelebilecekleri için kimsenin peşine takılmaz; yalnız akıl ve bilimi rehber edinir, demokratik rejime uygun, özgür birey olurlar. Buna “Aydınlanmacı Eğitim” denir.

Tersine dogma, hurafe, korku masallarına dayalı; olayları/ olguları neden- sonuç ilişkisi ile açıklamayıp doğaüstü güçlere bağlayan; tabular dayatılan, biat kültürünü esas alan, ezberci eğitim sistemi ile eğitildiklerinde, insanların akılları gelişmez ve büyüdüklerinde de bebekler gibi içgüdüsel reflekslerle yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar. İçgüdüsel refleksler, yaşamın sorunlarının üzerinden gelmeye yetmeyeceği için, bunlar kullanılmaya elverişlidirler; çoğu kendilerini güdecek bir şarlatanın peşine takılır/ mürit olur ve kullanılırlar. “Dogma, tabu, biat, mürit” gibi sözcükler genellikle dini söylemler olmakla birlikte demokratik olmayan ideoloji ile yönetilen ülkelerde de eğitim bu şekilde yapılır.

Önüne engeller konulmuş sular bazen taşar; bentleri, barajları yıkarak felaketler oluşturur. Önüne engeller konularak gelişmesi önlenmiş akıllar da taşabilir; o zaman karşımıza El Kaide, IŞİD, Boko Haram vs. olarak çıkıp felaketlere neden olurlar…

Sayın Erdoğan’ın aynı konuşmasında, “Hoca kılıklı şarlatanın peşine takılan insan müsveddeleri; doçent, profesör olmuşlar ama şarlatan için ‘bize şah damarımızdan daha yakın’ diyorlar,” diye tanımladığı FETÖ’cüler, bu şekilde eğitilmiş insanların tipik örnekleridir. Bunların okumuş olmaları, profesör ya da general olmaları fark etmez. 15 Temmuz’da gördüğümüz gibi, koskoca generaller, hiçbir askerlik bilgileri olmayan sivil imamların aklına uyup darbe yapmaya kalktılar ve yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.

Batı, Aydınlanma Devrimi ile aydınlanmacı eğitime geçerek Ortaçağ karanlığından çıktı ve daha önce gerisinde olduğu Doğu’nun önüne geçti, sömürmeye başladı.

Atatürk devrimlerinin nihai amacı Aydınlanma Devrimi idi. Atatürk, “Öğretmenler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller istiyor” diyerek bu amaca aydınlanmacı eğitim ile erişile bilineceğini işaret etmişti. Bu nedenle eğitim en önem verilen konu oldu. Öyle ki öğretmenlere milletvekillerininki kadar aylık verildi.

Bununla birlikte cehalet diz boyu idi ve bu eğitimi uygulayacak yeterli eğitimci yoktu. Padişahın kulu olarak yetiştirilmiş öğretmenlerin çoğunluğu Aydınlanma’dan habersizdi. Öyle ki Samsun’da öğretmenlerle yaptığı bir söyleşide, söz alan herkes, mürşit (kılavuz, rehber) ve benzeri betimlemelerle kendisine övgüler dizerek konuşunca, Atatürk söz almış ve özetle şu konuşmayı yapmıştır: “Kardeşlerim, gönülden söylediğinize inandığım için iltifatlarınıza teşekkür ederim. Ancak geçmişte milletimizin başına ne geldiyse bir insanı mürşit edinip peşinden gitmeleri yüzünden gelmiştir. Artık ben de dahil, hiç kimseyi mürşit edinmeyin. Benim de peşimden gelmeyin. Yalnız bilimi rehber edinin” diyerek kısaca “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” şeklinde özlü söze dönüştürülen konuşmasını yapmıştır.

Köy Enstitüleri ile amaca erişilir gibi olunmuştu ki halkımızın mürit olarak kalmasını isteyen emperyalistler ve yerli egemenler/ işbirlikçilerce kapatıldılar.

Bundan sonra gerici ya da aymaz/ sapkın iktidarlarca adım adım aydınlanmacı eğitimden uzaklaşılarak dogmatik/ ezberci eğitime doğru gidildi. Sonunda ‘Milli Eğitim’ milliliğini kaybetti. Özlemle andığımız Sevgili Ahmet Taner Kışlalı’nın deyimiyle “Milli İhanet Bakanlığı’na dönüştü.

Bu Bakanlıkça hazırlanmış olan Yeni Öğretim Programı (müfredat) ile eğitim tamamen dogmacı/ ezberci sisteme dönüşecektir. Bu eğitim programı ile Türkiye Ortaçağ’a gider/ Suudi Arabistan düzeyine düşer. O zaman insanlarımız, yeni “hoca kılıklı” şarlatanların peşine takılır. Çünkü aldatılmaya elverişli insanlar olduğu sürece, onları aldatacak birileri hep olur. FETÖ’nün yerini İTÖ alır, ETÖ alır vs; bitmeyen mezhep, tarikat/ cemaat kavgaları başlar, ülke bölünmeye gider. İşte o zaman emperyalist Batılı ülkeler bayram eder!..

This entry was posted in EĞİTİM, İrtica, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SÜLEYMAN ÇELİK, YOBAZLIK - GERİCİLİK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *