AKIL FİKİR YAZILARI *** BÜYÜK “ADALET YÜRÜYÜŞÜ ” * Hiç kimsenin bir başkasını baskı altına almasının imkansız hale gelmesini mi istiyorsun? Öyleyse hiç kimsenin güce sahip olmamasını sağlaman gerekir

Ahmet Kılıçaslan Aytar
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
16.06.2017

BÜYÜK “ADALET YÜRÜYÜŞÜ “

CHP Genel Başkanı K.Kılıçdaroğlu, Ankara Güvenpark’ta başladığı ve İstanbul Maltepe Cezaevi’nde tamamlanacak “Adalet Yürüyüşü”nü sürdürüyor.Mihail Aleksandroviç Bakunin’in, “Hiç kimsenin bir başkasını baskı altına almasının imkansız hale gelmesini mi istiyorsun? Öyleyse hiç kimsenin güce sahip olmamasını sağlaman gerekir” kuramı çalışıyor…

Bir zaman önce Türkiye’de; bağımsızlık, ulusal birlik ve bütünlükle devletin rejimi ve işleyişinde oluşturulan sistematikte, sınırsız uygarlık çizgisinde halkların vicdan ve düşünce özgürlükleriyle, dileyenin hamd etmesini de amaçlayan özgür insanlar yetişiyordu. Sonra bugüne dair herşey; Büyük Atatürk’ün,”Hayat felsefesinin garip bir tecellisidir ki, her faydalı ve her yeni şeye karşı mutlaka bir kuvvet çıkar. Buna bizim dilimizde irtica derler. İşte bu irticanın imhası için gerekli tedbirleri evvelden almış olmak lazımdır” uyarısına kayıtsız kalmamızla başladı…

12 Eylül sürecinde, liberalizmin hızlı ve maksimum kâr için işlevsel ve esnek örgütlenmesi, değişim-geçicilik-uçuculuk karakteri ile bütün istikrarlı yapılar tahrip edildi.Hep daha fazla kâr adına devreye sokulan disipliner teknikler toplumun bütününe nüfuz ederken artan yoksulluğun getirdiği belirsizlik ve risk toplumun geneline yayıldı.Genel ahlâkın bağlayıcılık gücünün azalmasına, toplumsal hayatın belirsizlik ve sömürü sarmalına hapsedilmesine yol açtı…

Bu sırada emperyalizmin, Mekke Şerifi Hüseyin’den başlattığı İslam ülkelerini sömürüye açmak, kontrol etmek ve üzerinde baskı kurmak amacıyla ulusal devlet modelinin aşılması projesi geliştirilmeye başlandı.İslamın yaşandığı her ülke ve Türkiye’de de işbirlikçi ve yüce İslam dinini dünyevileştilen cemaatler ve siyaset gürûhu makbul tutuldu.

İnsanları yeraltında işlediler ve eğitim, sağlık gibi alanlarda kalitelerini oluşturarak insan sermayesi yatırımı,Aşağılık bir çıkar algısına bulanmış din-iman yoluyla da kişiler arasında ilişkileri, güveni, duyarlılıkları ve hedefe yöneliş becerilerini sağlayarak sosyal sermaye yatırımı yaptılar.Muazzam bir dip dalgası oluşturdular…

Osmanlı’da Sultan Abdülhamid’in pan-islamist resmi ideolojisinden hareketle sivil toplumdan kamusal ve özel yönetimlerde genişlemeyi hedeflediler.Türkiye’yi Osmanlı’nın ardından oluşan devletlerde cemaat ya da tarikatlarla Vatikan benzeri “İslam Birliği” ile ekonomik güç olmak hedeflerinde bu kez neoliberalizme ilişiklediler…Bunun gereği olarak Türkiye’yi; Libya’dan Irak’a, Yemen’den Suriye’ye savaşlara dahil ettiler.

Egemenliklerinin büyük bir sermayeye tutunması gerekliydi.İşadamlarının işlerini, siyasal iktidar ve bürokratlarla olan yakın ilişkilere dayanan “Ahbap Çavuş Kapitalizmi”ne dayanarak sağladılar.Ekonomiyi siyasal iktidarın ve onun talimatı altında bürokrasinin verdiği izinler, ihaleler, teşvikler ve destekler üzerine kurdular.Bu türlü yasal olmayan özel işleri her alanda bir çok kez tekrarlayarak yaydılar.

Savaş yağması ülke ekonomisinin büyük bir girdisi oldu.
Ama Türkiye, Suriye’de ve Irak’ta radikal örgütleri silahlandırıp yönlendirmek ve savaşa salmak: diğer bir devletin iç işlerine müdahale etmek: başka bir devlet sınırları içinde iç savaş çıkarmak: insan hakları saygılı olmamak: barışı tehdit edici davranışlardan uzak durmamak: hukuku ihlal edenlerle yardımlaşmak fiilleriyle itham edildi.Suriye’de yaşanmakta olan insani durumu ahlâksız bir ticarete dönüştürmekle suçlandı.

Buna göre Türkiye’nin üst düzey siyasi yönetim kadrosu; Petrol, petrol ürünleri, tarihi eserler kaçakçılığı, komple fabrika tesisinin sökülerek çalınması, organ kaçakçılığı gibi ahlaksızlıklara karıştı. Şimdi Mali Eylem Görev Grubu (Financial Action Task Force -FATF ) bunların mali kaynaklarının masaya yatırılması için görev talep ediyor…

İktidar ise yağmanın menşei kamu harcamalarının hızla artmasına karşılık vergi ve benzeri gelirleri aynı hızla arttıramayınca ortaya çıkan kamu açıklarını bütçe dışı fonlara devrederek kamuoyunun dikkatinden kaçırıyor.Çok büyük yolsuzluklar, rüşvet iddiaları, haksız kazançlar kamu harcamalarının düşük gösterilmesiyle gizleniyor.Ve halk her gün daha fazla yoksullaşıyor…

İslamcı siyasetin yeniden lâik çerçeveye alınmasının derin dalgası zulümden sabrı taşan milyonlarca Türk insanına yayılıyor ve peşinden sürüklüyor.Artık ülkenin her yerinde milyonlarca insan; iktidarın işbu “herkesi kör,alemi sersem sanan” bağnazlığı sonucu zülmüne direniyor.Her alandan demokratik tepki yükseliyor.

İktidar ise HSYK’yı Adalet Bakanlığı’na bağlı bir genel müdürlük haline getirmiştir.Bunu büyük bir pişkinlikle, mütemadiyen kendine komplo yapıldığı kuşkusunu öne çıkararak,Üstelik “Millet sandıkta neyi, kimi işaret ediyorsa, herkes buna boyun eğmek, bunu kabullenmek, bunun gereğini yapmak zorundadır” düşüncesiyle herkesi boyun eğdirmek için yapıyor.

Yok Yahu!
Halbuki, herhangi bir değişim dalgasının özgür akıl ve vicdanları tehdit etmeye başlamasıyla birlikte halk bir silindir gibidir, hiç bir engel tanımaz.Nitekim “bıçak kemiğe dayanmıştır”.

Dünyaya nesnel bakışın önünü tıkayan, bağımsızlığı iki paralık , ulusal birlik ve beraberliği darmadağın, Türkiye’yi tüm komşularıyla düşman ederek ” Mülk üzerinde onulmaz tahribatlar” oluşturan iktidara karşı; Şimdi CHP Genel Başkanı K.Kılıçdaroğlu’nun “Adalet Yürüyüşü”; zulümden sabrı taşan milyonlarca Türk insanına yayılıyor ve peşinden sürüklemeye yazıyor…

This entry was posted in AKIL FİKİR YAZILARI, İrtica, Politika ve Gundem, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *