Ulusal egemenlikten keyfi yönetime * ULUSAL EGEMENLİK İÇİN CANIMI VERMEK,BENİM VİCDAN VE NAMUS BORCUM OLSUN! * ZÜBEYDE ANA VE ATATÜRK HAKKINDA YAZIŞMALAR * Acılarla yoğrulmuş Balkan Göçmeni Zübeyde Hanım’la Oğlu Kuvay-ı Milliye Lideri Mustafa Kemâl’in evlât – ana hasretini , ölümün , kalleşliğin , puştluğun hedefindeki evlât- ananın birbirleri için ölüp , ölüp dirilmelerini , her ikisinin de her an bir diğerinin ölüm haberini alma korkularını okurken ağlamamak imkânsızdı

scelik44@gmail.com
16.01.2017

Burhan Bey,
Yazınız beni çok duygulandırdı. “Yaşlanmak çocuklaşmaktır” derler.Yaşlandık artık, bu nedenle olsa gerek, kolayca ağlıyorum.Özellikle ihanete, vefasızlığa hiç dayanamıyorum; Atatürk’e edilen hakaretler yüreğimi dağlıyor, “biz bu kadar nankör olamayız” diyorum..

Sağlıkla kalın..
Süleyman Çelik

***

T.C. BURHAN SAVAŞ
burhan@superonline.com
15 Oca 2017

“1000 Gün”Nezihe Araz’ın yazdığı Roman’ın adı..( Roman , tam 1000 gün süren Lâtife Hanım’la Mustafa Kemâl’in evliliğinin hikâyesi )
.
Bu kitabı çıktığı gün almıştım.Acılarla yoğrulmuş Balkan Göçmeni Zübeyde Hanım’la Oğlu Kuvay-ı Milliye Lideri Mustafa Kemâl’in evlât – ana hasretini , ölümün , kalleşliğin , puştluğun hedefindeki evlât- ananın birbirleri için ölüp , ölüp dirilmelerini , her ikisinin de her an bir diğerinin ölüm haberini alma korkularını okurken ağlamamak imkânsızdı.
..
Sabah olduğunda kitabı öperek kapatıp , bozulmamış yatağımın yanındaki komodinin üzerine koyup , yeni başladığım işe gittim.Akşam geldiğimde bir kere daha okuyacam, ya bu nasıl bir kitap , nasıl bir Zübeyde Ana , nasıl bir Oğul Mustafa Kemâl , nasıl bir Balkan Faciası , nasıl bir İstiklâl Savaşı !.
.
Sonraki yıllarda , yanımdan hiç ayırmadığım bu kitabı bir Atatürk düşmanına, deyim yerindeyse silâh dayayarak , başında durarak zorla okutmuştum.Ricalarla kitabı benden almış , başkalarına okutacam, demişti. N’aptı bilmiyorum , kitabı hiç iade etmedi.
.
Ama , bu bu azılı Atatürk karşıtının ağzından beni sinirlendirecek tek kelime Atatürk eleştirisi duymadım bi daha !
.
Ruh’un Trilyonlarca kez Ş’adolsun benim Canım Zübeyde Anamız.
.
T.C. Burhan

***

Süleyman Çelik
scelik44@gmail.com
5 Ocak 2017

Ulusal egemenlikten keyfi yönetime
ULUSAL EGEMENLİK İÇİN CANIMI VERMEK,
BENİM VİCDAN VE NAMUS BORCUM OLSUN!
Zübeyde Hanım 94 yıl önce bugün, 14 Ocak 1923’de İzmir’de 66 yaşında vefat etmişti. Saygı ve rahmetle anıyoruz.

* * *

İzmir’den gelen, Zübeyde Hanım’ın ölümünü bildiren telgrafla Mustafa Kemal, hayat boyu korktuğu bir gerçekle karşılaşmış, annesini yitirmiştir. Bu acı haberi Anadolu’da kritik bir zamanda yapacağı ordunun teftişi için yola çıktığı trende öğrenir.Haberi kendisine veren emir erinin: “Siz sağolun Paşam!” demesi üzerine Mustafa Kemal gözlerini havaya kaldırarak yanaklarından sel gibi akan yaşlarını içine akıtmak istercesine:

”Anam öldü! Buna ağlarım.Yalnız vatanım kurtuldu, bununla da teselli bulurum. Benim için ikisi birdir. Millet sağolsun.” (Nezihe Araz, Mustafa Kemal’le 1000 Gün, İstanbul, 2005,s.120)

* * *

Gazi Paşa düşünceliydi, durgundu.Bir çiçek yığınının altında yatan annesinin mezarına gelince, ellerini bağladı. Beraberindekiler, Fevzi ve Karabekir Paşalar birer fatiha okudular.Mustafa Kemal Paşa,mavi gözlerine çöken karanlığın içinde bir süre sustu ve sonra konuşma ve annesine ait anılarını dile getirmeye başladı:

‘ Zavallı annem!.. Şimdi vücudu,bir zamanlar Türk Milletinin ideali haline gelmiş kutsal İzmir’in topraklarında yatıyor.Ölüm,gerçeklerin en büyüğü!.. Doğanın insana kıyarak yasasını yürütmesi!.. Bunu hepimiz biliriz de, üzüntüsünden yine de kurtulamayız! Burada yatan annem,zulmün, zor kullanmanın ve bütün bir milleti keyfince yönetenlerin kurbanı olmuştur. Bu düşüncemi açıklayabilmem için, izin verirseniz, ızdırapla yüklü hayatından birkaç noktasını gözlerinizin önüne sereyim… ‘

‘ Abdülhamit dönemiydi… 1904 yılında Kurmay Yüzbaşı olarak okulu bitirmiştim. Hayata ilk adımımı atıyordum.Fakat bu adım,hayata değil zindana rastladı. Beni aldılar ve keyfi yönetimin zindanına attılar. Annem, ancak zindandan kurtulduktan sonra başıma geleni haber alabildi. Hemen beni görmeye koştu ve İstanbul’a geldi. ‘

‘ Fakat, İstanbul’da kendisiyle ancak dört beş gün görüşebildik. Çünkü istibdat yönetiminin cellatları,casusları,hafiyeleri evimizi sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi.Annem peşimden koşuyordu.Görüşmemiz yasaklanmıştı.Beni menfaya (sürgüne) götürülücek vapura bindirilmiştim. Anacığım,gözyaşlarıyla Sirkeci rıhtımında taşların üstünde dövünüyor,kahroluyordu… Menfada geçirdiğim yılları anam ızdırap ve gözyaşları içinde tüketmiştir. ‘

‘ Şimdi başka bir noktayı anlatacağım.Mütareke yıllarında,kurtuluş kavgamıza başlamak için Anadolu’ya geçmiştim.Annemi beraberimde götüremezdim. O, İstanbul’da kalmıştı.Yanında sürekli olarak kalan bir adamım vardı. Onu da Anadolu’ya götürmüştüm. Erzurum’dan, bu adamı anneme gönderdiğim zaman, zavallı annem,padişahın benim için çıkardığı idam fermanını bildiğinden,adamın yalnız olduğunu anlar anlamaz,idam edildiğime hükmetmiş ve bu üzüntüsü bir felçle sonuçlanmıştı… ‘

‘Benim yıllarım mücadele ile, onun yılları keder ve üzüntü ile geçti. Padişah ve hükumeti ile birlikte bütün düşmanların sürekli baskı ve işkencesi altında yaşadı.Oturduğu ev,bin bir çeşit nedenlerle basılır,aranır kendisi sürekli olarak benim için tedirgin edilirdi.Annem İstanbul’da geçirdiği son üç buçuk yılın bütün gece ve gündüzlerini gözyaşları içinde geçirdi. İşte bu sürekli gözyaşları, ona gözlerini kaybettirmiştir. Çok kısa bir süre önce onu İstanbul’dan yanıma aldırabilirdim. Ana oğul kavuşmuştuk…Ama madde olarak ölüydü,sadece mana olarak yaşıyordu… ‘

‘ Annemi kaybettiğim için, kuşkusuz çok üzgünüm.Ancak büyük bir avuntum var: En büyük anamız vatanı batıran ve yokluğa sürükleyen yönetim,bir daha hortlamamak üzere,yokluk çukuruna gömülmüştür. Annem,sonsuza kadar bu toprağın altında yatacak,Ulusal Egemenlik de sonsuza kadar bu toprağın üstünde bayrak olup dalgalanacaktır.İşte beni avutan en büyük güç budur… Evet,Ulusal Egemenlik, bu toprakların üstünde sonsuza kadar sürecektir… Annemin mezarı üzerinde ve Allah’ın huzurunda yemin ediyorum: Bu kadar kan dökerek milletin kazandığı Ulusal Egemenliği korumak ve savunmak için gerekirse anamın yanına uzanmaktan asla göz kırpmayacağım… Ulusal Egemenlik için CANIMI VERMEK,BENİM VİCDAN VE NAMUS BORCUM OLSUN!.. ‘

Dinleyenlerin gözlerinden ip gibi yaşlar akıyordu…Gazi Paşa da yanağından yuvarlanan yaşları saklamadan konuşmasını bitirmişti

* * *

Şehitlerimizin canları, gazilerimizin kanları ile kazandıkları “Ulusal Egemenliğimize sahip çıkmak ve yeniden tek kişinin keyfi yönetimine girmemek için gerekirse canımızı vermek, Atatürk gibi bizim de vicdan ve namus borcumuz olsun” diyebiliyor muyuz?

This entry was posted in ATATURK, VATANDAŞIN KÖŞESİ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *