Necati Doğru ÜÇ’lemesi * İmza atarım! * İstiklali tam! Demokratlığı tam! Şeffaflığı tam! * Milli birlik faşizm getirmesin!

sozcu.com.tr
Necati Doğru
18.08.2016

Milli birlik faşizm getirmesin!

Birlik, beraberlik, tek vücut olma, kenetlenme duygusu yükseliyor. Çünkü uçurumdan döndük. Darbe gerçekleşseydi kardeş kardeşi vuracaktı. Ülkemiz parçalanacaktı. Darbe girişimi Türkiye’yi küresel güç ABD’nin planı doğrultusunda parçalayıp bölme gizli niyetini taşıyordu.

İç savaş çıkacaktı.
İç savaş hep yıkım:

ABD’nin sadece 25 milyon nüfuslu olduğu yıllarda patlayan iç savaşta 650 bin sivil öldü. İspanya’nın 15 milyon nüfuslu olduğu yıllarda patlayan iç savaşta da 600 bin sivil hayatını yitirdi.

Irak da iç savaşa itildi.
Katliama dönüştü.
1 milyon sivil öldü.
(UNHCR raporu)
Suriye de iç savaşa itildi.
Sonuç korkunç oldu.
470 bin sivil öldü.
(SCPR raporu)

Biz de iç boğazlaşmanın kıyısından döndük. Bu yüzden rüzgar “milli birlik- milli beraberlik” yönünden esiyor. Yenikapı’da 4 lider ve genelkurmay başkanı kucaklaştılar. Hacı Bektaş Veli’yi anma töreninde salona CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile AKP’li Bakan Nabi Avcı, birlikte kol kola girdiler. Cumhurbaşkanı, bir adli yıl açılışında Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu’na “Edepsiz…” diye köpürüp üzerine yürümüştü. Feyzioğlu o sırada başbakan olan Erdoğan’ı eleştiriyordu. Aynı  Feyzioğlu, önceki gün yanına 80 ilin baro başkanını aldı, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na gitti ve “zatı aliniz ülkemizin işgal girişiminin püskürtülmesinde liderlik görevi yaptınız…” diyerek el sıkıştı.

Bunlar güzel hareketler.
El ele…
Kol kola…
Vatan söz konusuysa…
Gerisi teferruat…

Ancak milli birlik, berberlik eğer “özgür yargıç, özgür savcı, özgür polis, özgür ordu,  özgür basın, özgür üniversite, özgür sivil toplum, özgür söz, özgür ifade, özgür yasama (Meclis), özgür yürütme (Bakanlar), özgür milletvekili (tek adama bakıp parmak kaldırıp indirmeyen vekil), özgür parti içi demokrasi, özgür Merkez Bankası, özgür din, özgür Diyanet, özgür denetim, tam şeffaflık, tam hesap verme…” ölçüleri esas alınarak gitmezse sonu faşizm olabilir.

Ülkemizi böleceklerdi!
Bizi vuruşturacaklardı.
Dağılmayalım.
Bir olalım.

Birliğin başında da ben olayım. Hoş geldin faşizm. Faşizm, halkı korkularından avlayarak büyük çoğunluğun desteğini almış ve milli iradenin temsilcisi diye kutsanmış tek adamın yönetimi üzerine kurulur. Faşizmde demokrasi kalkar tek adamın,  ağzından çıkan kanun kabul edilir. Sonunda faşizm toplumu, iç savaş gibi,  felakete, yıkıma götürür.

Bir olalım, dağılmayalım ama “demokrasi ortak aklında” (
ortak paydasında) buluşarak bir olalım.

Demokrasi nedir?
Birlik demek değildir.
Demokrasi senfonidir.
Çok sesliliktir.

Kanun hakimiyeti (yani hukukun üstünlüğü) içinde söz ve ifade özgürlüğünün alabildiğine gelişip en üst seviyeye çıkmasıdır. Şarkıcı kız Sıla, “Ben Yenikapı mitingine katılmayacağım çünkü bu Tayyip Erdoğan taraftarlarının şovudur… Darbeye kesinlikle karşıyım ama böyle bir şovun içinde olamam…” deyince kızı linç etmeye kalkmamaktır.

Çok büyük dikkat gerekir.
Milli Birlik, faşizm getirebilir.

Tarihte başımıza geldi. 1945’de  İkinci Dünya Savaşı sırasında; Türkiye’nin savaş dışında kalması doğru kararını yürütebilmek için içeride “milli birlik-beraberlik rüzgarı” estirildi. Bu rüzgarın itmesiyle TAN Gazetesi yakıldı, Yurt ve Dünya, Adımlar, Ant dergileri kapatıldı, dünya ölçüsünde Profesör Pertev Boratav’ın konferansı basıldı, Zincirli Hürriyet adlı bir dergiye karşı İzmir’de yürüyüş (nümayiş) düzenlendi, Ankara Üniversitesi Rektörü Kansu, istifa ettirildi, Berkes, Boran, Boratav, Başoğlu gibi öğretim üyeleri üniversiteden atıldı.

Bir olalım.
Beraber olalım.
Kardeş kardeşi vurmasın.
Seçimle gelen, seçimle gitsin.
Ama çok sesli olalım.
Özgür basın.
Özgür savcı.
Özgür hakim.
Özgür üniversite.
Özgür din, Diyanet.
Demokrasiye evet.

Demokrasi çok sesliliktir.
Çok sesli milli (tam bağımsız) duruşa varsanız, gösteriniz.

sozcu.com.tr
Necati Doğru
01.08.2016

İstiklali tam! Demokratlığı tam! Şeffaflığı tam!

Bu darbe ortamını hazırlayan kimdi? Kim birbiriyle vuruştu da ülkemiz bu kanlı noktaya geldi? F-16’ların İncirlik Askeri Üssü’nden yakıt takviyesi alıp Meclis’i bombalayacak, Cumhurbaşkanı’nı öldürecek ve halkın üzerine ateş edecek ortamın yaratılmasında en çok kimin payı, katkısı, sorumluluğu vardı?

Teşhisi sağlam koyalım.
Çatışanlar İslamcılardı.

Dini kullanarak iktidara gelenler, birbiriyle vuruştular. Takiyeci (gizleyen) İslamcı FETÖ, orduya, yargıya, polise, devlete gizli gizli sızmıştı. Onun arkasında ABD var mıydı? CIA ve FETÖ ikisi bir olup; İslamcı Tayyip’i iktidardan indirmek için darbeye giriştiler. Darbe sonrası Türkiye ne olacaktı? Suriye, Irak, Libya gibi mi olacaktı? NATO üyesi ülke Türkiye’nin Suriye, Irak, Libya gibi iç savaşla bölünüp parçalanmasından ABD’nin ne çıkarı vardı?

Biliyorduk.
Daha net anladık.

İslamcı Fethullah Gülen’i, iktidar treninden İslamcı Tayyip Erdoğan atmıştı. FETÖ, intikam ateşiyle iktidarı tek başına istiyordu. Peki, ABD, NATO üyesi Türkiye’den ne istiyordu ve alamıyordu? Ne istedi de vermedik? ABD, Ortadoğu’da küresel jandarmalığı sürsün diye Türkiye’den parçalanma mı istiyordu?

Bu soruları sorarak.
Cevaplarını bularak.
Belanın tümünü görebiliriz.

İkinci ihraç listesi de açıklandı. TSK’dan 1389 subay ve astsubay daha ihraç edildi. Çok sayıda vali gözaltına alındı. Hakimler de tutuklandı. Bunların daha önce “benim valim… benim hakimim… benim yaverim…” diye sırtları sıvazlanıyordu. 2 bin 700 hakim ve savcının ve TSK’ya sızmış FETÖ şüphelisi 5 binden fazla subayın da mallarına, mülklerine, banka hesaplarına tedbir kondu. Askeri okullar kapatıldı. Kuvvet Komutanları Milli Savunma Bakanlığı’na bağlandı. GATA ve Askeri Hastaneler de kontrole alındı.

Ordu temizleniyor.
FETÖ,  kazınıyor.

Tamam da bugüne kadar iktidar ve iktidar partisi ile vidalanmış; tarikatlar, şeyhler, onların müritleri, diğer cemaatler, dini hizmet yapacağız diye kurban derisi toplayıcıları, hac ile umre rantı yiyicileri, diyanetin parti il ve ilçe örgütü gibi çalıştırılması, devlet ihalesi sunulan şirketlere havuz medyası oluşturma emri verilerek oluşturulan yapı ne olacak? Bu temizlik içinde tarikatlar, cemaatler; onların vakıfları, işyerleri, yıllık 25 milyar dolara ulaştığı söylenen maddi kaynakları, devletten, belediyelerden, diyanetten hangi yollarla gelir transfer ettiklerini isim isim görecek miyiz? Haki cübbe giyip, darbe emri veren Fethullah bu yapıdan çıktı. FETÖ’yü elverişli bir maşa diye kullandığının çok net belirtileri olan CIA gücünü bu yapıdan aldı.  Fethullah’ın “altın nesli” bu yapıyla yetişti, güçlendi ve sonunda katil çıktı, darbe yapmaya kalktı. İktidarın “dindar neslinin” bu yapıyla gideceği yer belli…

İstiklali tam Türkiye:
Ne ABD’ye muhtaç.
Ne Rusya’ya el açar.
Ordusuna CIA sızmamış.
Demokratlığı tam Türkiye:
Yargısı bağımsız.
Yürütmesi bağımsız.
Yasaması bağımsız.
Basını havuzsuz.
Şeffaflığı tam Türkiye:
Siyaseti dine alet olmamış.
Tarikatlara esir düşmemiş.
Gücü tek adamda toplamamış.
Kayırma, kollama bitmiş.
Liyakat zincirlenmemiş.
Vicdanı hür.
Meclisi hür.
Mahkemesi hür.
Ordusu hür.
Savcısı, hakimi hür.
Basını hür.
Dini de hür bir Türkiye.

Başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere iktidar partisi, halka “ders aldık, temizlik yapıyoruz” diyor. O zaman; “istiklali tam- demokratlığı tam- şeffaflığı tam Türkiye” görmek isteriz.

Tam bağımsız.
Demokratik Türkiye!


sozcu.com.tr
Necati Doğru
31.07.2016

İmza atarım!

AKP kurucusu, eski Meclis Başkanı ve şimdi AKP milletvekili olan Cemil Çiçek’i çok eleştirdiğim oldu. Hakkında acıtıcı yazılar yazdım. Belgeleri olan yazılardı. Meclis Başkanı iken bu yazılardan biri için beni arayıp, “dava açarım” dediği de oldu. Bütün bunlara rağmen Cemil Çiçek’in dün Saygı Öztürk’e söylediklerinin altına imza atarım. Cemil Çiçek, FETÖ kalkışması sonrası yaşananları analiz etti ve bugünkü Meclis Başkanı’na, Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a izlenmesi gereken yolu söyledi.

Önce şu arşive bakın:

Şimdi de Cemil Çiçek’in söylediklerine kulağınızı açın.Şunları söyledi:
“Benim gördüğüm şey şudur. Eğer biz işleyen bir demokrasi, işleyen bir devlet, mutlu ve müreffeh (zengin) bir toplum meydana getireceksek 3 şeyin şeffaflaşması ve de kayıt altına alınması gerekiyor. Ülkemizde 3 alanda kayıt dışılık var.

1- Bunlardan bir tanesi ekonomidedir. Siyasetin de çok önemli bir kısmı kayıt dışıdır.  Yeri geldiğinde demokrasinin ilerlemesi için değil başka türlü baskı yapan bir kısım yapılar var Türkiye’de. Bu yapılar kayıt dışı siyaset dediğimiz hususlardır.

2- Üzerinde hiç durmadığımız sosyolojik gruplar da kayıt dışı siyasettir. Bunların önemli kısmı kayıt dışı dini unsurlardır. Dinden kazanıp dünyaya yatıran (dini kullanıp zenginleşen) kesim var. Bunlar partilerde de aktif olurlar. İşte bunlardan din adına ortaya çıkıp nelerle uğraştıklarını ve nasıl bir kanlı gece yaşattıklarını açıkça gördük. FETÖ dedikleri; kanlı vahşeti yaşatanların yıllık harcaması 25 milyar dolardır.

3- Kayıt dışı siyaset ve kayıt dışı din dediğimiz unsurların iktidarlarla bağlantısı (vidalanması) metres ilişkisidir. Yani kim pırlantayı fazla takarsa onunla yatar onunla kalkarlar. Bugün bu partiyi desteklerler, yarın başka partiyi eteklerler. Dolayısıyla bu ilişkilerin de yerli yerine oturması zamanı geldi. Bu boyuta geleceği öngörülmedi, tedbir zamanında alınmadı.

Meydan oradaysa.
İşte arşın burada.

FETÖ kanlı kalkışmasından “yüksek demokrasi dersi” çıkaracak adımları atma niyeti varsa  ve Cumhurbaşkanı’nın;  “Geldiğimiz noktada, “eskiden şunu dedik, bunu söyledik” demenin anlamı ve gereği yoktur. Bundan sonra önümüze bakma zamanıdır” sözleri samimiyse işte meydan.

İşte öneri.
İktidarlarla metres ilişkisine giren kayıt dışı din (tarikatlar-cemaatler- şeyhler- müritler- kurban derisi-himmet parası- hac ile umre rantı toplayıcısı- devlet ihale alıcısı-havuz medyası) yapılarını şeffaflaştırın da görelim. Devletten, ordudan, yargıdan, polisten FETÖ temizlenirken aynı anda İslam inancını Türkiye’de esir etmiş kayıt dışı dini yapılar da sökülüp atılsın. Cemil Çiçek’ e günaydın demiyorum. Yüzde bin haklısın diyorum.

This entry was posted in NECATİ DOĞRU YAZILARI, Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *