FETO bir ‘Opus Dei’ taklidi mi?

Nilgün Cerrahoğlu
28.07.2016
——————————–

Fethullah Gülen örgütünün eğitim, yargı, polis, istihbarat ve TSK’ye yıllar içinde nasıl olup da bunca güçlü ve yaygın biçimde sızmış olduğu konuşuluyor 15 Temmuz’dan bu yana.

Ahtapotun kolları gibi sistemin tüm kurumlarına sızan ve rejimi kuşatan yapının dünyada benzeri var mı, diye soruluyor… Benim sık karşılaştığım soru Josemaria Escriva adlı bir papaz tarafından kurulan Katoliklerin gizemli “Opus Dei” örgütü ile FETÖ’cu yapı arasındaki benzerlikler…

Da Vinci Şifresi” romanını okuduysanız “Opus Dei” adını duymuşsunuzdur. Dan Brown’un çok satan kitabında insanların beynini yıkayarak teslim alan bu esrarengiz örgütün, Katolik dünyasındaki büyük etkisi anlatılır. “Opus Dei” ile ben romanların sayfalarında değil İspanya’da yaşadığım demokrasiye geçiş yıllarında tanıştım.
İspanya’ya ilk ayak bastığım ’80’li yıllarda, AB ile ilişkileri Franco döneminin dondurucusundan çıkaran “Opus Dei”li bir diplomat Ullastres isimli bir büyükelçi ile karşılaşmıştım.

Franco kabinelerinde de zamanında yer alan bu becerikli diplomatın, geçmişte kendisi gibi Franco’ya hizmet etmiş herkesten değişik bir konumu vardı. Demokrasiye geçişin üzerine çarpı koyduğu sabık Franco rejimiyle özdeşleşen herkes hızla geçmişe mal olurken, Ullastres ayakta kalmıştı.

Bunun hikmetini sorduğumda “O başkasına benzemez” yanıtını almıştım: “Ullastres bir cindir. Ve Opus Dei’lidir!” “Opus Dei de ne?” dediğimde, bu tarikatın Katolik kilisesinin en güçlü örgütlerinden biri olduğu anlatılmıştı.

Stratejik iktidar mantığı
Opus Dei’yi, diğer dini tarikatlardan ayıran özellik bu örgütün ahretten çok dünyevi işlerle iştigal etmesiydi. İspanya’yı demir yumrukla 40 yıl boyunca yöneten Franco diktatörlüğünün özellikle son döneminde, ekonomi ve dış politika alanını bu tarikata bırakmıştı.

Ticaret bakanlığı” ve ardından Brüksel’de “AB Büyükelçiliği” yapan Ullastres, diktatörün tarikata işte beyaz çek verdiği bu iki alanda at koşturuyordu. İki anahtar alanda örgütün güçlü şebekesi ve varlığı yüzünden, Franco öldükten sonra da ünlü diplomat varlığını koruyabilmiş ve etkisini sürdürebilmişti.

İspanyollar, Franco’nun bu kadar uzun zaman ayakta kalabilmesini ve pek çok diktatör gibi kanlı bir suikasta kurban gitmeden 86 yaşında eceliyle yatağında ölmesini, “Opus Dei” ile yaptığı önemli bir “centilmen anlaşmasına” bağlıyorlardı. Devletin zirvesindeki bu zimni mutabakatın kendine özgü stratejik bir iktidar mantığı vardı.

İspanya farkı
Aslen general kökenli olan ve bir iç savaş ve askeri darbeyle işbaşına gelen “Generalissimo” Franco, “Opus Dei”e ekonomi ve dış politikanın yanında giderek “eğitim”in kapılarını açmıştı amma İspanya’nın “paralel yapı”sını orduya hiçbir zaman sokmamıştı. İstihbarat ve emniyette de bir “Opus Dei” etkisinden bahsedildiğini ben hiç duymadım. İpler böylece son tahlilde diktatörün elinde kalırken, “Opus Dei”e sadece çok geniş bir kültürel, siyasi, ekonomik etki alanı yaratılmıştı.

Çok fakülte örneğin Opus Dei denetimindeydi… Dini organizasyonun muazzam teknokrat ağı ekonomi ve dışişlerini çekip çeviriyor, ekonomik anlaşmalar önce Opus Dei’in elinden geçiyor, güçlü finansal olanaklardan herkesten önce Opus Dei’nin yararlandığı ve nemalandığı söyleniyordu.

Yandaşlar için Opus Dei böylece bir “sosyal asansör” işlevi görüyordu. Dar gelirli ailelerin çocukları için bu “ikbal ve iktidar tarikatı” bir devlet kuşu sayılıyordu. Kendilerine sağlanan fırsatlar karşılığında müritlerden beklenen ise aktif misyonerlik faaliyetleriyle örgüte yeni insanlar kazandırmak ve hiyerarşik yapılanmadaki liderlere hiç sorgusuz biat etmeleriydi.

Devam edecek…

This entry was posted in DİN-İNANÇ, Fetullah Gülen. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *