Suudi Arabistan yok, orası ‘Suudi Amerika’!

Tayfun Atay

Suudi Arabistan yok, orası ‘Suudi Amerika’!

Suudi Arabistan’a terör saldırısını, kaderin cilvesi mi demeli, okuduğum bir kitapta yer alan, başlığa da yansıttığım şu satırlar eşliğinde öğrendim:

“Çünkü Suudi Arabistan diye bir şey yok. Sadece Suudi Amerika var. (…) Sana hatırlatayım, orada gerçek şeriat yoktur. Eğer şeriat olsaydı, genelev de alkol de olmazdı orada.”

Bu sözler, Suriye’de önce IŞİD ve El Nusra’ya bağlıyken şimdi Cundu’l-Aksâ saflarında çarpışan bir militana ait. Okuduğum kitabın yazarı, Alman gazeteci Jürgen Todenhöfer’e internet söyleşisinde telaffuz edilmiş. Gazeteci, “Neden Suudi Arabistan’da cihat yok” diye sormuş. Bir Türk-göçmen aileden köken aldığı anlaşılan ve Almanya’dan Suriye’ye gitmiş militan da yukarıdaki cevabı vermiş.

Todenhöfer çok tartışmalı, daha doğrusu “arıza” bir isim. Temel çalışma stratejisini Roma hukukunun “audiatur et altera pars”, yani “diğer tarafı da dinle” ilkesine dayandıran gazeteci, Pinochet’den Esad’a ve Afgan Taliban liderlerine kadar, Batı’da “kötü”yü temsil eden herkesle görüşmüş. Bu nedenle hem diktatörlükleri desteklemekle, hem de terör sempatizanlığıyla suçlanmış.

Ama hiçbir şey, onun içindeki “gerçeği keşfetme” arzusunu bastıramamış.
Bu doğrultuda IŞİD kontrolündeki Musul’da kendisi gibi gazeteci olan oğlu Frederic’le birlikte örgütün izniyle 10 gün geçirerek görüşme, gözlem ve izlenimleri temelinde yazdığı kitap (“IŞİD’in İçinde”) 2015’te Almanca basıldığında çok ses getirdi. Kitap bu sene çıkmış İngilizce baskısıyla ve hoş bir tesadüfle Frankfurt Goethe Üniversitesi’ne davetli olduğum geçen hafta elimin altındaydı.

Todenhöfer’in altını çizdiği hususlar bilinmedik değil: Olup biten her şeyi Amerika’nın Irak Savaşı’na (2003) borçluyuz. IŞİD’in “döl yatağı” Ebu Garib Cezaevi, ona rüştünü ispat ettirense Suriye Savaşı’dır. Tabii “reşitlik töreni”ne âlâyıvala ile iştirak edenler de ABD, Fransa, Britanya gibi Batılı güçlerle onların işbirlikçisi Katar, Suudi

Arabistan ve elbette (alkış lütfen!) Türkiye, daha doğrusu “AKP Türkiye’si”dir.

Esad’ı devirmek için para ve silah yardımlarının, o para ve silahlarla şimdi Suriye’de savaşan cihatçının “Orası aslında Suudi Amerika” dediği Suudi Arabistan’ın büyük desteğiyle, yani bir bakıma kendi kuyusunu kazarcasına yapıldığını vurgulamış Todenhöfer.

Tabii aynı şekilde ABD’nin izni, CIA’nın onayıyla kargolarca silahın Türkiye üzerinden Suriye’deki muhalif güçlere nasıl iletildiğini de kaydetmiş. Üstelik, bir kez sınırın öbürün tarafına geçtikten sonra o silahların öngörülen direniş gruplarına değil, fakat en tehlikeli terörist oluşumlara ulaşacağının herkesin bal gibi farkında olduğunu da ekleyerek…

Kitabı okurken Atatürk Havalimanı saldırısından, kendi dar çıkarları, başkanlık sevdası uğruna Suriyeli mültecilere vatandaşlık kapısı açma yolundaki Erdoğan’a kadar çağrışımlar uçuştu zihnimde.

Suudi Arabistan yardımlarıyla savaşıp Suudi rejimini lânetleyen cihatçı misali, vatandaş yapılmış Suriyelilerin içinden de zamanla Erdoğan rejimine nasıl “tağut” yakıştırmasında bulunanlar çıkabileceğini düşündüm mesela!..

AKP, ABD’nin “koçbaşı” olarak Suriye Savaşı’na başrol sevdasıyla müdahil oldu. Bu yolda Türkiye’nin laik birikimi ile yürüyemeyeceği kanısına vardıkça da kendi ülkesinin kültürel dokusunu ve toplumsal barışını tahrip etme pahasına selefileştikçe selefileşti.

Sonra öyle bir noktaya gelindi ki ortada AKP diye “Erdoğan” adından başka bir şey kalmadı. Şimdi bu adı koruma yolunda yapılıyor her şey. Ama yapılan “dinbazlıklar”, bir yandan Türkiye ve dünyada demokrasi ve laiklik doğrultusunda karşı çıkışlara sebep olurken, diğer taraftan da cihatçı selefileri “din adına” hiç mi hiç ikna edemiyor.

Erdoğan rejminin dinbazlıklarına onların da karnı tok!..

Nasıl ki hepimizin şeriat ülkesi bildiği Suudi Arabistan’ı bile öyle saymayıp “Peygamber Mescidi”nin (“Mescid-i Nebevî”) yakınına kadar “Dârü’l-harb”i genişletebiliyorlarsa…

Dinbazlıklarıyla kendi ülkesinde seküler toplumu boğan bir rejimin bu yaptıkları da “kesmiyor” cihatçıları.

Cihatçılar için bile burası AKP’nin “Yeni Türkiye”si değil demek ki. Büyük ihtimal, aynen Suudi Arabistan’ın onlar için “Suudi Amerika” olması gibi, burası da AKP’nin değil “ABD’nin Yeni Türkiye’si” sayılmakta.

Malûm, bu cihatçıları kendileri Suriye’de de, Türkiye’de de beslediler, büyüttüler.
Ama bakın, ektiklerini dahi biçemiyorlar.

Ektikleri, onları biçiyor!..

This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, AKIL FİKİR YAZILARI, ORTADOĞU ÜLKELERİ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *