AKIL FİKİR YAZILARI * Ulus devletten niçin nefret ediyorlar? I – II

sozcu.com.tr
Ümit Zileli
22.06.2016

Ulus devletten niçin nefret ediyorlar?  *I

Yukarıdaki soru çok büyük bir yaşamsal öneme sahip!..

Dikkat ederseniz, dünyanın en büyük emperyalist devletleri başta olmak üzere, “küreselleşme güzellemeleri” yapan, “karşılıklı bağımlılık” şarkıları söyleyen “efendilerin yerli uşakları”, dönek solcusu, işbirlikçisi, yanaşması, yeni mandacısı, ulus-devlet denilince büyük bir öfkeye kapılıyor, bunun modasının geçtiğini söyleyebilecek kadar utanmazlaşıyorlar!..

Hele ki, ABD’nin büyük ağabeyi İngiltere ulus-devlet kimliğine tamamen geri dönmek, Avrupa Birliği’nden çıkmak için kıyasıya mücadele verirken, AB ülkeleri ulusalcılığı ön plana çıkarırken!..

Biliyorsunuz, son olarak bu kervana CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Parlamentodan Sorumlu Başdanışmanı Mehmet Bekaroğlu da katıldı, ulus-devletin Türkiye’yi parçalanmaya götüreceğini bile hiç sıkılmadan söyleyebildi… Peki bu kin, bu nefret, bu öfke nereden kaynaklanıyor?..

Bu günlere geleceğimizi çok uzun yıllar önceden gören bir gazeteci olarak, 15 yıl önce tüm yönleriyle anlatmaya çalıştığım bu düşmanlığın sebebini bugün ve yarın sizlerle paylaşacağım; ülkeleri çökertme, köleleştirme operasyonunun anahatlarıyla birlikte…

– Bakın mazlum ülkeler nasıl bir mengeneye sıkıştırılıp sömürge haline getirilmek isteniyor!

Yurtsever sol!..
Milliyetçilik 1789 Fransız Devrimi ile doğdu, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra güçlü milli devletlerin emperyalizm aşamasına tırmandı ve gericileşti doğasına uygun olarak…Ama aynı süreç, sömürgelerin ya da sömürge yapılmak istenen ülkelerin ulusal kurtuluş savaşlarına tanıklık eden süreçti. 20. Yüzyıl, emperyalizme karşı direnişin yüz yılıydı ve bu süreç halen devam ediyor!.. Ulusalcılığın burjuva icadı olduğu savı onun o gün olduğu gibi bugün de yeni emperyalizme karşı ilerici konumda olduğu gerçeğini değiştirmiyor!..

Bugün emperyalizm, küreselleşme dayatmasıyla “Yeni Dünya İmparatorluğu”nun coğrafyasını çizmeye çalışıyor. ABD’nin siyasi egemenliğinde dünya ekonomisini tekellerine almak isteyen çokuluslu şirketler son on yılda bu alanda inanılması güç dev adımlar attılar. Bırakın dünyayı, yalnızca Türkiye örneği bile, “Yeni Dünya Düzeni”nin ne tür bir düzen olduğunu tek başına anlatmaya yeterli!..

İşte bu düzene karşı çıkan, siyasi ve ekonomik sömürge olmaya karşı savaş veren, bunun yolunun ise ulusal devleti savunmaktan geçtiğini haykıranlara da ulusal solcu deniyor.. Bunun kafa karıştırdığını ileri sürenler, anlamakta güçlük çekenler ulusal sol yerine şu terimi de kullanabilirler:

-Yurtsever sol…
Bugün küreselleşmenin en büyük düşmanı ulus devletler olduğunu bizzat kendileri itiraf ediyor. İşte küreselleşmenin ideologlarından John Nasbitt’in itirafları:

-Büyük şirketlerin özerk ve küçük ünitelere bölünerek daha iyi çalışabileceklerini görüyoruz. Aynı durum, ülkeler için de geçerli, eğer dünyayı tek pazarlı bir dünya haline getireceksek, parçaları küçük olmalı…

New Perspectives Quartely dergisi yayın yönetmeni çok daha açık sözlü:
-Yeni Dünya Düzeni’nin en önemli yapı taşları, silahlı uluslar yerine global ölçekli şirketlere ev sahipliği yapan, teknolojik olarak gelişmiş “Kent Devletleri” olacak…

Yeni Dünya Düzeni denilen acımasız dayatmanın neyi hedeflediği herhalde bundan daha açık ve net anlatılamazdı!.. Küreselleşmenin, yani bir dünya imparatorluğu kurmak isteyen yeni emperyalizmin en büyük düşmanı ulus devlet… Liberallerin, sağcıların yalnızca on yıllık sonuçlarının yukarıda özetlediğim bu düzene teslim olması son derece doğal… Solculuk adına küreselleşmenin neferliğine soyunanların da bir sıfatı var tabii:

-işbirlikçi sol!..
Bugün dünyanın bütün mazlum ulus devletlerinde bu acımasız dayatmaya ve işbirlikçilere karşı çıkanların ortak sıfatı da belli: Anti emperyalist ulusal sol ya da;

-Yurtsever sol…

Kendileri ulusal devlet, diğerleri sömürge!..
Ulus devlet ne demek?.

Batı gözlüğü ile bakarsak; feodalizm ve kilise egemenliğinin yıkılması, aydınlanma ve ardından burjuva önderliğinde Fransız Devrimi’nin yapılması ulusu ve dolayısıyla ulus devleti ortaya çıkardı. Batı’da bu büyük dönüşümün motor gücü ise milliyetçilikti. Doğası gereği ilericiydi; çünkü feodalizmden daha ileri bir düzene yani kapitalizme geçişi, aynı zamanda teokrasiden cumhuriyete, kuldan yurttaşa, ümmetten millete geçişi temsil ediyordu..

-Tüm bunlar doğru, ama Batı için doğru!..
Peki, Avrupa’nın dışında kalan dünyanın tarihi nerede?!. Doğan Avcıoğlu, milliyetçiliğin doğuşunu anlatırken aynen şöyle diyor:

-18. Yüzyıl’dan sonra dünya egemenliğine yönelen Avrupa için, “Dünya Tarihi” Batı Avrupa tarihi diye anlaşılır.Avrupa ulusları, tarihsel uluslardır; ötekiler “tarihsiz uluslar”dır. Engels bile, bazı yazılarında, Hegel’in etkisiyle “tarihsel uluslar”ın yanı sıra, gerici ve yok olmaya mahkum “tarihsiz uluslar” ile barbar uluslardan söz eder…Halikarnas Balıkçısı da bir yazısında jilet gibi keskin bir alaycılıkla, “evren ne için yaratıldı sorusuna Batılılar, Batı uygarlığını yaratmak için karşılığını verirler” diyor..

Aynı sorudan yola çıkalım; tarihleri binlerce yılı kapsayan Çin, İran, Hint, Afgan, Türk, Arap uygarlıklarını nereye koyacağız?. Amerika kıtasına bakalım; İnka, Maya ve Aztek imparatorluklarını ne yapacağız?.

Tartışma çok uzun, ancak şunu belirtmek gerek; uygarlık tarihi ve uluslaşma süreci yalnızca Batılının anlattığı ve empoze ettiği gibi değil, koskoca bir dünya uygarlık tarihi var. Ayrıca Batılıların aydınlanma ve uluslaşma süreçlerinin yanında at başı giden bir acı süreç daha var ne yazık ki:

-Sömürgeleştirme süreci!..

Devamı yarına

sozcu.com.tr
23.06.2016

Ulus devletten niçin nefret ediyorlar(II)

Dün kaldığımız yerden devam edelim…
Sömürgeciliğin ilk aşaması, bir yağma ve yok etme dönemiydi… Üstün “beyaz adam” müthiş bir saldırıyla dünya uygarlıklarını talan etti ve ortadan kaldırdı. Bu dönem hem zenginliklerin Avrupa’ya akarak sermaye birikimine dönüştüğü, hem de Batı’nın siyasi anlamda dünya egemenliğini ele geçirmeye başladığı dönemdi…

20. yüzyıl başları ise kapitalizmin emperyalizm aşamasına eriştiği dönemdi. Doğal olarak paylaşım kavgalarının da yüzyılıydı… İkinci sömürgecilik dönemi öncelikle emperyalistlerin kendi aralarında hesaplaşmasını da beraberinde getirdi. Bu aynı zamanda Batılı ulus devletlerin gerici karaktere büründüğü , faşizm ve Nazizm gibi en ırkçı yönetim şekillerinin milliyetçilik adı altında alkışlandığı dönem olarak tarihe geçti…

Ama aynı süreçte, Batı emperyalizmine karşı milli kurtuluş savaşları da başlamıştı. İlk örnek ise Mustafa Kemal’in önderliğindeki Ulusal Kurtuluş Savaş’ıydı. Doğu’dan Batı’ya tüm mazlum uluslar bu örnekle birlikte, “emperyalizmin de yenilebileceğini” gördü ve ulusal kurtuluş savaşları art arda patladı.

Aslında Batı’nın kendi dışında tüm uygarlıkları yok ederek bir yere varamayacağını ilk gören Amerika ve onun meşhur başkanı Wilson’du. O tarihlerden başlayarak yeni sömürge politikaları devreye sokuldu. Artık ezilen ulusların kültürlerine varıncaya dek yok etme politikasının yerini her etnik kimliğe özgürlük, özerklik, hatta devlet kurma hakkının tanınması politikası aldı!.. Wilson ünlü “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” prensibini ortaya koyduğunda Batı uluslaşma sürecini tamamlamıştı.

-Şimdi yapılması gereken, diğer ülkelerin güçlü bir uluslaşma yoluna girmelerini önlemekti!..

İşbirlikçi hainler, ezilen halklar!..
Yeni sömürgeciliğin ABD önderliğinde ve olanca ağırlığıyla gündeme sokulması ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında mümkün olabildi. Emperyalistler artık doğrudan sömürgeleştirme, açıkça askeri güç kullanarak işgal etme modasının geçtiğini görüyordu. Artık moda halkların özgürlüğünü savunmaktı!. İkinci Dünya Savaşı sonrası sömürgelere ulufe dağıtır gibi siyasi bağımsızlık dağıtıldığı dönemdi. Ama iki şartla:

-İşbirlikçi yönetimler ve ekonomik bağımlılık!..
Peki, küreselleşme ne demek?. ABD’nin siyasi egemenliğinde, devleşen ve tekelleşen çokuluslu sermayenin dünyayı istediği gibi çekip çevirmesi, diğer bir anlatımla sömürmesi demek… Adı da hazır:

-Yeni Dünya İmparatorluğu!..
Aslında Christian Science Monitor gazetesinde yayımlanan incelemenin başlığı başımıza nelerin gelmekte olduğunu tüm açıklığıyla ortaya koyuyordu

-ABD İmparatorluğu’nun sınırları yavaş yavaş ortaya çıkıyor!..
Scott Peterson imzalı yazıda, “terörle savaş sloganıyla etki alanı genişleyen ABD’nin tıpkı Roma ve Büyük Britanya imparatorlukları gibi dünya çapında yayıldığı” belirtiliyordu..

Peki, ya ekonomik güç?. Tabii ki ABD desteğindeki devasa çokuluslu şirketler!.. Özellikle son on yılda devleşen bu şirketler aynı zamanda tekelleşti!.. Bakın İgnacio Ramonet, “Geopolitique du chaos” kitabında ne diyor:

“Uluslararası sermaye, hiçbir kamusal denetimin boyutlarına sığmayan bir güce erişmiştir. General Motors’un cirosu Danimarka’nın, Ford’unki Güney Afrika’nın, Toyota’nın ki Norveç’in gayrisafi yurtiçi hasılasını aşmıştır!..”

Dikkatinizi çekerim; söz konusu ülkeler, zavallı Asya ya da Afrika ülkeleri değil!.. Sermaye inanılmaz bir hızla güçleniyor… Ve planlandığı gibi ulusal devletleri ortadan kaldırmanın ön hazırlıklarını yapıyor……

-Bunun adı yeni emperyalizm!..

Etnik ve mezhepsel parçalama!..Yeni emperyalizmin başlıca hedefi ise ulus devletler!..
Wilson’un geçen yüzyılın başında ortaya attığı “her etnik kimliğe devlet” fikri, ince süzgeçlerden geçirilip, çokuluslu şirketlere gerekli teknolojik altyapıyı sağlayacak, yalnızca jandarma kuvvetlerine sahip “çağdaş kent devletleri” düşüncesine ulaştı!..

Ama öncelikle ulus devletlerin ortadan kaldırılması gerekiyor!.. Bu düşünce yaşama geçirilebildiği taktirde örneğin İstanbul, İzmir gibi gelişmiş şehirler, kuru kalabalıklardan arındırılmış “Kent devletleri” olarak Avrupa Birliği’ne hemen üye olabilirler!..

Ulusal devletlerin ortadan kaldırılmasının bir başka yaşamsal sonucu da demokrasinin rafa kaldırılması!. Profesör Alpaslan Işıklı olacakları gayet net biçimde özetliyor:

“Ulusal devlet ortadan kaldırılırken yerine konulmak istenen, uluslararası düzeyde demokrasi değil, uluslararası totalitarizmdir, bir başka deyişle Yeni Dünya İmparatorluğudur!.”Küreselleşme dogmalarına ve tek yönlü düşünceye dayalı olan bu yeni totalitarizm, başka hiçbir iktisat politikasını kabul etmiyor, vahşice eziyor…

-Bunun adı yeni sömürgecilik!..
Çok açık değil mi?!.. Bir ülkenin ve bir avuç şirketin egemenliğinde köleleşmiş bir dünya!.. Küreselleşmenin dünya çapında acımasız dayatmalarıyla geçen son 10 yıl, gelecek için neler tasarlandığının en açık kanıtı değil mi?..

-İşte bu çılgınlığın karşısındaki en büyük, hatta biricik engel ulus devlet!..Bugün, ilerici olmak, solcu olmak demek, ulusal devleti savunmak demek, yani ulusalcılık demek… Yeni emperyalizmle birlikte soldan sağa her renkte işbirlikçiliğe karşı en ağır, en olumsuz koşullarda savaş veren ulusalcı sol güçlerin ortak paydası ise gayet açık:

-Yurtseverlik…
İşte böyle; bu yazıdan 15 yıl sonra, Yeni Dünya Düzeni’nin vahşi ve yıkıcı etkisini iliklerimizde hissediyoruz!. Şimdi anladınız mı ulus devleti niçin yıkmak istiyorlar; Parçalamak, yutmak, köleleştirmek için tabii! İşbirlikçileri de halkı aldatma işlevini olanca alçaklıkları ile üstlenmiş durumda!..Sevgili Atilla İlhan çok haklıydı:

-Bu ülkenin hain kotası her zaman var olmuştur!..

This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, AKIL FİKİR YAZILARI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *