MÜEBBED HAPSE MAHKÜM KİTAPLAR * Karşı devrim böylece AKILI,BİLİMİ ,ÇAĞDAŞLIĞI,MANTIĞI,FELSEFEYİ KÜLTÜRÜ hedef almıştır. Tıpkı zamanında dünyanın en büyük kütüphanesi olan İskenderiye kütüphanesinin bağnaz vandallar tarafından yakılarak yok edilmesi gibi…

Değerli arkadaşlar ,

Milli Kütüphanenin kaçak saraya taşınması için çalışmalar yapıldığı haberi basına yansıdı.

Üzerinden uçak ve helikopterlerin uçması , önündeki yoldan araçların hatta yayaların geçmesi dahi yasaklanmış olan ve adına saray denilen bir binaya ulusal bir kütüphanenin taşınması , KİTAPLARIN HAPSEDİLEREK ÖLÜME MAHKÜM EDİLMELERİ anlamını taşır.

Bu ölüm fermanı sadece kitaplara yönelik olmayıp , araştırmayı , okumayı,öğrenmeyi, bilimi , çağdaşlaşmayı, gelişmeyi de engelleyecek bir baraj oluşturacaktır .Kütüphaneler araştırmacıların , öğrencilerin ,okurların kolaylıkla ulaşabileceği ve özellikle üniversitelere , eğitim yerleşkelerine yakın yerlerde olması gereklidir.

“Dünyanın her tarafında Milli Kütüphaneler özel ihtisas kütüphaneleridir ve bir ülkenin kültürel geçmişini barındırır. Bunların gelişigüzel taşınması, kullanılması veya bir kişinin “uhdesi” altına alınması kültürel bir anarşizm ve tehlike yaratacaktır.”

Kitaplar girilmesi yasak bir alanda olacak ve araştırmacılar, öğrenciler , kitap okurları kitaplara ulaşamayacaktır . Bu projenin de ardında Cumhuriyet tarihinin belleğinin silinmesi ve basılı kayıtların yok edilmesi , çağdaş akılcı ve bilimci kitapların okunmasının engellenmesi vardır.

Milli kütüphanede 3 milyon 100 bin civarında basılı eser vardır .Büyük olasılıkla laik cumhuriyet dönemine ve akılcı müsbet bilime uygun fakat şeriata aykırı olan aydınlanmacı kitaplar elekten geçirilerek yok olacaklardır. Eski el yazması eserler ise uygun muhafaza ortamından çıkarıldığında hasar göreceklerdir.

Karşı devrim böylece AKILI,BİLİMİ ,ÇAĞDAŞLIĞI,MANTIĞI,FELSEFEYİ KÜLTÜRÜ hedef almıştır. Tıpkı zamanında dünyanın en büyük kütüphanesi olan İskenderiye kütüphanesinin bağnaz vandallar tarafından yakılarak yok edilmesi gibi…

Konuyu daha iyi kavrayabilmek için sayın Mümtaz İdil’in Odatv.com’da yayımlanan aşağıdaki yazısını okuyunuz

Naci Kaptan
13.06.2016

MİLLİ KÜTÜPHANE ERDOĞAN’IN SARAYINA TAŞINIYOR !!!

Hitit, Mısır, İnka gibi uygarlıklar nasıl yok edilemediyse, Cumhuriyet kültürü de asla yok edilemeyecek…:

Osmanlı padişahları başta İstanbul olmak üzere, hemen hemen tüm Osmanlı topraklarında kütüphanelerini cami veya saray içlerinden dışarı taşımış ve medreselere yakın yerlere kurmuştu.

Milli veya il halk kütüphaneleri bu nedenle “resmiyetten” uzaklaşmış ve halkın hizmetine sunulmuş oluyordu. Bunu ilk fark eden ve kütüphane geleneğini saray dışına taşıyan padişah da Fatih Sultan Mehmet’ti…

2002 yılının ortalarında dönemin Kültür Bakanı Prof. Dr. Suat Çağlayan beni Çorum “sürgününden” alıp da, Ankara’da bakanlığın müsteşar yardımcılığına getirdiğinde, Milli Kütüphane Başkanlığı’nın benim görev alanıma verileceğinden haberim yoktu.

Çorum’da, Türkiye’nin en önemli kütüphanelerinden Hasan Paşa kütüphanesinin bodrum katında 6 binden fazla tarihi değeri olan kitapların varlığını öğrendiğim andan itibaren, kitap konusunda da uzmanlaşmaya çalıştım.

Kitaplar, bulundukları eve alışan kediler gibiydi, onu öğrendim. Onları alıştıkları ortamdan alıp da başka bir yere naklettiğinizde “öldükleri” defalarca kanıtlanmıştı. İstemihan Talay’ın bakan olduğu dönemde Bakanlık Çorum Hasan Paşa kütüphanesindeki kitapları Bursa İhtisas Kütüphanesi’ne taşınması talimatını göndermişti.

Şiddetle karşı çıktım, zira daha önce yapılan bu tür taşımalarda kitapların gün ışığına çıkmasıyla pul pul döküldüğünü öğrenmiştim. Hasan Paşa kütüphanesinin bodrumundaki kitaplar yerlerine alışmış kitaplardı ve çıkarılıp taşınması çok özel şartlar gerektiriyordu. Çorum kamuoyunu da ikna ederek ve üç ayrı üniversiteden profesör düzeyinde öğretim uzmanlar çağırarak kitapların yerlerinde kalmasını sağladım. 900 yıllık kitaplar vardı bodrumda ve hemen tüm kitaplar “ilmi eserler” olarak listelenmişti. Üniversite hocaları bu konuda bir rapor hazırladılar ve Çorum Valiliği’ne verdiler. Kitaplar, bildiğim kadarıyla, hala Hasan Paşa kütüphanesinin bodrumunda güvendeler. Öyle olduğunu umuyorum.

Şimdi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Beştepe’deki tartışmalı sarayının bahçesine yapılacak kütüphanenin dünyanın sayılı kütüphanelerinden biri zenginliğinde ve büyüklüğünde olacağı belirtiliyor. Bu nedenle de, yalnızca Milli Kütüphane’deki materyallerin taşınması değil, İstanbul’un çeşitli saray ve kütüphanelerinde bulunan Osmanlı İmparatorluğu’na ait resmi arşiv ve değerli kitapların da Ankara’ya getirileceği öne sürülüyor. Erdoğan’ın kütüphanenin imarı için Avrupa’nın çeşitli kentlerine inceleme heyeti gönderildiği de haberlerde yer alan unsurların içinde.

Dünyanın her tarafında Milli Kütüphaneler özel ihtisas kütüphaneleridir ve bir ülkenin kültürel geçmişini barındırır. Bunların gelişigüzel taşınması, kullanılması veya bir kişinin “uhdesi” altına alınması kültürel bir anarşizm ve tehlike yaratacaktır.

Bu tür kütüphaneler, kamuoyunun hizmetinde olmak zorundadır ve ulaşım açısından da rahatlığı gerektirir, çünkü kütüphaneleri kullanan kesim genellikle üniversite öğrenci kesimidir. Bu nedenle Ankara’daki Milli Kütüphane, üniversitelerin bulunduğu Eskişehir yolu üzerinde, Bahçelievler semtinin Eskişehir yolu üzerine açılan noktasında inşa edilmiştir.

MİLLİ KÜTÜPHANE’Yİ BİLENLER ANLATIYOR

Milli Kütüphane’nin inşaatının başlandığı yıllarda, bu kurumda çalışan ve en uzun süre başkanlığını yapan Altınay Sernikli ile görüştüğümde, bu konunun bir yıldır tartışıldığını söyledi.Altınay Sernikli, kütüphanenin Saray müştemilatı olması halinde bir “infaz” mekanizmasının çalışacağını ve Türkiye’nin kültürel ve tarihi mirasının önemli belgelerinin yok olma tehlikesiyle de karşılaşabileceğini söyledi.

Sernikli, böyle bir “taşınmanın” mümkün olmadığını, çünkü söz konusu kütüphanede compact sistemlerin, belli nem oranında depoların, nükleer bombaya bile dayanıklı odaların bulunduğunu, bunların oluşturulmasının bir uzmanlık alanı olduğunu söyledi. Altınay Sernikli, “Biz o bina imar edilirken Bayındırlık Bakanlığı’ndan on mühendis yurt dışındaki milli kütüphaneleri gezerek çalışmalar yaptı ve ancak ondan sonra böyle bir çalışmaya başlandı,” dedi.

Sernikli’ye göre Ankara’nın önemli “rant” merkezlerinden birinin arazisinde oturtulan Milli Kütüphane binasının taşınarak, o arazinin Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından AVM olarak kullanılması nedeniyle bu yola gidildiği kuşkusunu dile getirdi.

Altınay Sernikli, üniversitelerin yol ağzında olan Milli Kütüphane binasının üniversite öğrencileri tarafından çok yoğun kullanıldığını belirterek, “Kültürsüz devlet adamları olduğu sürece, ülkenin bunları yaşaması normal,” diye konuştu. Sernikli, “Fatih Sultan Mehmet dünyada ilk halk kütüphanelerinin kurucusudur. Sultan, kendi adıyla anılan caminin yanında ve sarayın dışında Fatih kütüphanesini açmıştır ve bu kütüphane dünya literatüründe de yer alır,” dedi.

Yine, III. Ahmet’in Süleymaniye kütüphanesini medresenin içine inşa ettirdiğini belirten Altınay Sernikli, İstanbul’daki 26 semt kütüphanesinin İstanbul’daki çeşitli mahalle aralarına kurulmuş kütüphaneler olduğunu ve sarayların dışında bulunduğunu kaydetti.

Milli Kütüphane inşaatı için yarışma açıldığını ve yarışmayı kazanan projenin uygulandığını söyleyen Sernikli, bu planın içinde nadir eserler, resimler, dijital kayıtlar gibi ihtisas isteyen bölümlerin bulunması gerektiğini belirtti ve “Böyle yaparak Milli Kütüphane koleksiyonu kilit altına alınmış ve infaz edilmiş oluyor,” dedi.

Yine Kültür Bakanlığı’nda uzun süre Müsteşar Yardımcılığı görevinde bulunan Abdullah Dörtlemez ve Gülşen Karakadıoğlu, böyle bir projenin hayata geçirilmesinin Osmanlı mirasına da karşı bir proje olduğunu söylediler. Dörtlemez, Milli Kütüphane içindeki kitapların özelliklerinin çok iyi değerlendirilmesi ve böyle bir taşınmanın uzmanlar nezaretinde gerçekleşmesini gerektiğini belirterek, “ben bunları taşıyorum demekle olmaz,” şeklinde konuştu.

AKP iktidara gelmeden önce son Kültür Bakanlığı görevini yapan Prof. Dr. Suat Çağlayan ise bunun uygarlığa, çağdaşlığa ve Atatürk’ün mirasına ihanet olduğunu söyledi. Çağlayan, “Atatürk’ün mirasına iki türlü ihanet ediliyor: Biri bir kültürü yok etmekle, ikincisi Atatürk’ün mirası olan Orman Çiftliği’nin tamamen işgal edilmesiyle…” şeklinde konuştu.

Bir ülkenin kültürel mirasının yalnızca arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılan tarihi eserlerle sınırlanamayacağını, halk kütüphanelerinin, il ve ilçe kütüphanelerinin bir ülkenin tarihi geçmişi açısından çok önemli yer tutuğunu belirterek, “Milli Kütüphane bu anlamda her türlü kültürel değerin toplandığı ve sistematik olarak halkın hizmetine sunulduğu yerler,” olduğuna dikkat çekti.

Çağlayan, “dünyanın hiçbir ülkesinde keyfi olarak tarihi eserlerin yerleri değiştirilemez, bir kişinin tekeline teslim edilemez. Bu eserler halkın malıdır ve onun hizmetine sunulmalıdır. Halk sandık ile sınırlandırılıp, diğer tüm hizmetlerden mahrum edilirse, o ülkenin tarihinde derin boşluklar oluşur,” dedi.

Benim dönemimde Milli Kütüphane Başkanı Tuncer Acar’dı. Birkaç kez kütüphaneyi gezdim ve orada görev yapan başkanların son derece büyük titizlikle kitapları sistemli halde koruma altıklarını gördüm.

Belki bilinmiyordur, Türkiye’de belli bir dönemden bu yana bütün basılı eserlerden bir veya birkaç kopya Milli Kütüphane’ye iletilmek zorundadır. Bu yasal bir zorunluluktur.

Ancak iş bu kadar da basit değil elbette. Kültürü önemseyen insanlar tarafından bu “taşınma” işinin en çok kültürel tarihe zarar vereceği dillendirilse, hatta şiddetle itiraz edilse de, sonuçta işin bir “rant” meselesi olduğu da akla gelmiyor değil. Şu anda Milli Kütüphane’nin üzerine inşa edildiği alan, Ankara’nın hemen hemen en değerli alanlarından biri ve “birilerinin” de gözü üzerinde.

Kütüphane mi? Geçiniz…

Kültür bazı kafalar için gereksiz para harcanan “tehlikeli” bir alandır… 1980’den beri de bu tehlike her türlü mücadeleyle yok edilmeye çalışılıyor. Sonuna da gelindi sayılır.Ama tarih, küllerinden yeniden doğan kültür imparatorluklarıyla dolu. Hitit, Mısır, İnka gibi uygarlıklar nasıl yok edilemediyse, Cumhuriyet kültürü de asla yok edilemeyecek.

Mümtaz İdil / Odatv.com

***

Değerli İdil’in yazısından sonra Milli kütüphane hakkında bilgi vermek isterim

“Millî Kütüphane, Türkiye’de, dünyada var olan benzerleri gözetilerek kurulmuş olan ulusal bir kütüphanedir. Kuruluşu 15 Nisan 1946 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı Yayımlar Müdürlüğüne bağlı olarak bir büronun açılmasına dayanır. Kuruluşuyla birlikte ilk yılı içerisinde 8.000 adet basılı içeren bir arşive sahip olunmuştur. 16 Ağustos 1948 tarihinde resmî olarak kullanıcılara hizmet vermeye başlamıştır.

Millî Kütüphane, 29 Mart 1950’de TBMM’de kabul edilen adına özel kuruluş yasası ile Millî Eğitim Bakanlığından bağımsız olarak tüzel kişiliğe kavuşturulmuştur. 18 Mayıs 1955 tarihinde ise var olan kuruluş yasasına ek yapılarak Millî Kütüphane kapsamında Bibliyografya Enstitüsünün kuruluşu yasal olarak sağlanmıştır.

Günümüzde kullanılan Millî Kütüphane binası için çalışmalara 1965 yılında başlanmıştır. Binanın tasarlanma süreci 1965 ile 1973 yıllarını kapsamış ve yapım çalışmalarına 1973 yılında başlanabilmiştir. Millî Kütüphane binası 1982 yılında bitirilmiş ve 5 Ağustos 1983 günü kullanıcılarına yeni binasında hizmet vermeye başlamıştır. İçerisinde toplam 5 adet okuma salonu ve bir adet akademisyenler salonu bulunmaktadır. Bunların en büyüğü Dr. Müjgân Cunbur okuma salonudur. Toplam kapasitesi 1169 kişiliktir. 2015 yılına kadar sadece üniversiteliler ve mezunlarının kullanabildiği okuma salonlarından artık lise son sınıf öğrencileri de yararlanabilmektedir. Başkanlık 88 kişilik Piri Reis salonunu bu öğrencilere ayırmıştır.

Kitap, süreli yayın ve kitap dışı belgelerden oluşturulan 3.087.021 eserlik bir arşivi vardır. Arşiv varlığı içerisinde basma eser sayısı 1.313.560 adettir. Ayrıca eski harfli Türkçe basma kitaplar 56.550 adettir. Kitap dışı; günlük gazete, dergi, bülten ve yıllık türü basılı belgelerden oluşan 1.473.851 ciltlik bir süreli yayın arşivi bulunmaktadır. Millî Kütüphanenin 27.478 adet el yazması eseri de arşivinde bulunmaktadır. Bunların dışında da; toplam sayısı 215.582 adedi bulan afiş, harita, nota, ses kaydı, resim gibi özel koşullarına uygun olarak arşivlenmiş olarak kapsamında barındırmaktadır.Bina toplam olarak 39.000 m² kullanım alanına sahiptir.

21/06/1934 tarih ve 2527 sayılı Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu ile ülkede yayımlanmış her yapıttan bir nüshanın gönderilmesinin zorunluğu olduğu 6 kurumdan biridir.”

Yukarıdaki bilgilerin ışığında görünen odur ki ;

Kitaplar da ülkemizde gün be gün artan baskı rejiminden nasiplenerek okursuz kalacaklar ve Cumhuriyet tarihin, çağdaşlığı , akılcı bilimi , felsefeyi ve düşünceyi öğreten kitaplar karanlığa mahküm edilerek yok olacaklardır.

Naci Kaptan

This entry was posted in DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, EĞİTİM, FAŞİZM, VANDALLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *