En büyük tehlike : Ordu içindeki Cemaat cuntası !

En büyük tehlike :
Ordu içindeki Cemaat cuntası !

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a

Sayın Başbakanım,

Bugün Türkiye Cumhuriyetinin karşı karşıya olduğu en büyük tehlikelerden birisi yavaş yavaş inşaa edilen yeni cuntadır.

Yıllardır sizin çok iyi bildiğiniz bir koro, askeri vesayet yeri göğü inletti. Peki, şimdi ne oluyor? Sakın bu edebiyat altında bir istihbarat vesayeti, isteyerek veya farkında olmadan yeni bir cunta kuruluyor olmasın?

Sizin kasetleriniz vesayetçilerin elinde!

Derin Devlet Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi operasyonları siyasilerin onayı olmadan yapamaz. Bir bakıyoruz, çalışma odalarınızdan böcekler çıkıyor. Şundan kesinlikle emin olun, bu operasyonları yapmak için size istihbarat brifingleri verip onay alanlar, kendilerini güvence altına almak için aynı zamanda bu onay sahnelerini kayda geçirmişlerdir. Kural budur, operasyonun devamı için herkes pisliğe bulaştırılır. Yani anlayacağınız sizin kasetleriniz Baykal’ınkinden de, MHP’lilerinkinden de eski. Ve sadece kadın ilişkilerinden ibaret değil.

TSK’deki büyük tasfiye ve kadrolaşma!

Şimdi bu noktadan Balyoz Davasına gelelim. Bu davada 325 şerefli Türk subayı çok ağır hükümler giyerek ordudan tasfiye edildi. Bu tasfiye acaba 325 kişi ile mi sınırlı? Ergenekon davalarının başlatılmasından 2012 yılına kadar geçen sürede kendi isteğiyle emekli olan veya istifa eden personel sayısı, 5.067’si subay, 12.274’ü astsubay ve 7.769’u uzman erbaş olmak üzere 25 binin üzerindedir. Burada unutulmaması gereken nokta aslında her tasfiyenin bir kadrolaşma operasyonu olduğudur.

Cemaatin Ordu içinde kaynattığı fesat kazanı!

Ordudaki kadrolaşma operasyonunun 1980’li yıllarda başladığını biliyoruz, fakat sorun bu değil. 2003 yılı itibariyle bu Cemaat, siyasi iktidardan yani sizden güç alarak hukuksuz yollara başvurmaya başladı. Önce generallik sırası gelen kurmay albaylara iftira kampanyaları başlatıldı. İlk zamanlar herkes bu karalamaların birbirine rakip olan devre arkadaşlarının yaptığı basit olaylar olduğunu zannetti. Hala devam eden bu kampanyalarla yüzlerce masum subayın siciliyle oynanarak ordudan ayrılması sağlandı. Bugün karalama kampanyası akademi sınavına hazırlanan üsteğmen ve yüzbaşı rütbesindeki subaylara kadar düşmüştür. İsteyen ilgili internet sitelerine bakarak karalama kampanyasının vahametini görebilir. İntihar ederek gazetelere çıkan Ütğm. Nazlıgül Dastanoğlu vakasına benzer binlerce olay var.

F Cemaatinin TSK içindeki kadrolaşmasında gelinen nokta!

Balyoz Davasına kadar zaten bu yöntemlerle birçok rakip tasfiye edilip orduda kadrolaşma operasyonunda çok önemli bir noktaya gelinmişti. Uzun süredir Kuvvet Komutanlıklarının personel başkanlıklarında Cemaat varlık gösteriyordu. İstediği adamı istediği yere tayin ederek kilit kadrolar yavaş yavaş ele geçiriliyordu. Balyoz ve Casusluk Davaları ile birlikte artık bu kadrolaşma neredeyse tamamlandı.

Bugün Cemaat, Askeri Lise, Harp Okulu, Harp Akademileri gibi eğitim kurumlarını kontrol eder duruma gelmiştir. Amaç eğitim kurumlarına alacakları kendi öğrencileriyle orduyu tamamen ele geçirmektir.

“Cunta”, “darbe” diye diye Ordu içinde cunta kuruldu!

Sözün kısası ordu içerisinde yeni bir Cunta yapılanması vardır. İşin üzücü tarafı, F tipi Derin Devlet bu operasyonu, 25 kuruşluk bir CD (Balyoz Davasının 11 no’lu CD’sini) ile yapmayı başarmıştır. Sizin bu 25 kuruşluk CD’ye inanmadığınızı biliyorum. Balyoz davasının karar duruşmalarından önce, basına yaptığınız açıklamada, “bilinmeyen ama anlatamayacağım çok şeyler var” diyerek başka bilgilere vakıf olduğunuzu ima ettiniz. Bu tezgâhı hazırlayanlar mutlaka size; “ordu içinde gizli bir yapılanma var, bunların bir kısmı Alevi, bir kısmı Kürt, bir kısmı da Komünist, uzun süredir bunları takip ediyoruz, ancak sistemden tasfiye etmek hukuk kuralları içinde mümkün değil, en iyisi bir darbe komplosuyla bunları sistem dışına atalım” gibisinden bir hikâyeye anlatmış olmalılar.

Yoksa hiç kimse 25 kuruşluk bu CD’ye inanmaz. Hatırlayınız, “Jurassic Park” filmi günümüzden binlerce yıl önce yaşamış dinozorları canlandırmıştı. Bugünün teknoloji, ölmüş Usame Bin Laden’i canlandırıp TV’de konuşturma kabiliyetine sahiptir. Sözün özü; istihbarat, başbakan dâhil, herkesi kolayca kandırabilir. Bu davalarla ilgili kimin elinde ne varsa kamuoyuyla paylaşsın, neyin doğru neyin teknoloji harikası (!) olduğunu görelim. Türkiye’nin kaderini etkileyecek bir davada gizli saklı bilgiler olmaz. Kim ne biliyorsa söylesin kamuoyu ve mahkemede açık açık tartışalım.

Tasfiyeler 2 yıllık cezalarla da yapılabilirdi,16-20 yılla tasfiye Apo affına zemin değil mi?

Yakından bakınca senaryonun bu anlattıklarımla da sınırlı olmadığı görülüyor. Sizin bu numarayı yemeniz için planın içine başka tuzaklar da koymuş olmalılar. Bu askerlere 2 yıl gibi az bir ceza verselerdi zaten bunlar tasfiye olmuş olacaklar ve kamuoyunda da iş bu kadar büyümeyecekti. Ama çok ağır cezalar verildi, niçin? Anlaşılan o ki, bu davaları kurgulayanlar yıllarca PKK ile mücadele etmiş askerlere çok ağır cezalar verilmesinin kamuoyunda bir af beklentisi yaratacağını hesaplamışlar. Af müessesesi tek taraflı çalışmayacağına göre olası bir aftan Apo’nun da faydalanması sağlanacak. Böylece yıllardır kanayan Kürt meselesine bir çözüm bulunacağı tasarlanmış.

Bu strateji inanılmaz derecede yanlış ve tehlikelidir. Bu yanlış ve tehlikeyi başka bir yazıda anlatacağım.

Türkiye’nin bölünmesi için Ordu bölünme noktasına getirildi!

Ordu meselesine tekrar dönelim. Bir savaşta veya iç karışıklıkta ordu bölünürse ülke de bölünür. Bu kesindir. Irak’a bakın, Libya’ya bakın.

Orduya siyaseti sokmak, onu bölmek demektir. Cemaat, vesayetten kurtulma propagandası altında Ordu içinde kadrolaşarak en ağır siyasallaşmayı bu kurma taşımıştır. Şuan yapılan operasyonların da etkisiyle, Ordu içinde kimse kimseye güvenmemektedir. Herkes bir köşede güvendiği arkadaşıyla o bu tarikattan, öteki şu tarikattan, beriki Alevi, şu içki içiyor, onun karısı şöyle, bununkisi böyle gibisinden dedikodular yapmaktadır. Güven o kadar sarsılmıştır ki, karargâhta çalışan bir subay, yanındaki şubedeki devre arkadaşından çok basit bir bilgiyi dahi alamamaktadır. Belge çalma şüphesiyle bir kişinin oda da yalnız başına çalışması yasaklanmıştır. Pentagon için çalışan on binlerce strateji uzmanı varken, 10 kişinin çalıştığı Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi (SAREM) siyasi kaygılarla kapatılmıştır. Bugün karargâhta korku sebebiyle askeri durum değerlendirmesi yapacak adam kalmamıştır. Sonuç itibariyle Ordu, en bayağı siyasetin içine itilerek, savaşma yeteneği tahrip edilmiştir.

Cemaat subayları Ordu’nun savaş palanlarını çalıp CIA’ya aktardı!

Balyoz davasıyla ilgili olarak Bavulcu Baransu’ya 2,229 adet yazılı belge verildi. Bir de 19 adet CD içindeki belgeleri düşündüğümüzde, on binlerce belgeden bahsediyoruz. Bunlardan 11, 16 ve 17 no’lu CD’lerin içindekiler sahte, peki diğerleri? “Vatansever” (gerçekte CIA sever) Cemaatçi subaylar, 1. Ordunun Kozmik Odasından Yunanistan’a karşı hazırlanan ÇOK GİZLİ gizlik dereceli harekât planını dahi çalmışlar. Ordu içine sızdırılmış bu TC ve subay kimliği taşıyan Cemaat casusları olmasaydı, dünyanın hangi istihbarat teşkilatı gelip o harekât planını oradan alabilirdi? Cemaatin bu tür bilgi ve belgeleri sadece Silahlı Kuvvetlerden çıkarttığı da zannedilmesin. Her kurumda, her kişi hakkında bu tür bilgi ve belge arşivi tutuyor ve bunu yıllardır yapıyorlar. Devlete ait gizli bilgiler, muhafaza edildiği yerden çıkarıldığında, artık onu Cemaatin de koruması mümkün değildir. Elektronik ortama giren önemli bir bilginin, gideceği adres bellidir: CIA.

Bu kadar iğrenç saldırıları ancak düşmanın da en soysuzu yapar!

Son zamanlarda kamuoyunda yapılan tartışmalarda “Birileri AKP ile Cemaati kapıştırmaya çalışıyor” yorumları yapılıyor. Bu iş AKP-Cemaat çatışmasına indirgenecek kadar basit değil. Ordu içinde CIA bağlantılı bir Cunta kurulması devletin bekasıyla ilgilidir. Bir üsteğmeni albay, bir albayı korgeneral, dışardan birini Genelkurmay Başkanı yapamazsınız. Orduyu CIA Cuntasından temizleyip eski gücüne kavuşturmak nereden baksanız en az 20 yıl sürer; bu süre zarfında da “atı alan Üsküdar’ı geçer”. Bu nedenledir ki, Balyoz ve Casusluk davaları 600 küsur subayla ilgili değil, Türkiye’nin kaderiyle ilgili davalardır. Belki de sadece yeni bir vesayet dönemine girmekle kalmayıp, yanlış tarafta yer alarak, yanlış politikalar izleyerek, parçalanıp tarihe gömüleceğiz. Komplo davalarında yargılanan subayların sisteme geri dönüşü belki bu gidişatı durdurabilir. Ama esas sorun o subaylar da değildir. Onlar zaten 14 yaşında ellerini silaha koyup vatan uğrunda ölmek için yemin etmişler. 600 subayı ölmüş kabul etsek ne olur? Ama birileri çıkmış sen teröristsin, sen darbecisin, sen casussun, sen pezevenksin, intihar eden bayan subaya da orospuydu diyor. Bu birileri hangi dünyadan geldiler? Bunlara hangi ana baba terbiye verdi? Bunları kim yetiştirdi? Hangi Allah’a inanıyorlar? Hangi dinin mensuplarıdırlar? Bu kadar ahlaksızlık olmaz. Karşılarındakiler asker, en azından adam gibi ölmeyi hak ediyorlar. Uğur Mumcu’lara yaptıkları gibi vursunlar bunları bitsin bu iş.

Bu komplolar sizin üzerinizde kalacak!

Sayın Başbakanım,

Haberiniz olsun, yarattığınız F tipi Gladyo, bütün pislikleri üzerinize yıkacak. Hiç kimse Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesini veya Bavulcuları hatırlamayacak. “25 kuruşluk CD ile kendi ordusunu tasfiye etti” diyecekler.

İslam’ı bozmak için tasarlanmış bu Cemaatin ipiyle kuyuya inilmez, bırakın iplerini, kazdıkları iftira çukurunda boğulsunlar.

En derin saygılarımla…

Mehmet BORİ
14 Ocak 2013 – Ulusal Kanal
http://www.ulusalkanal.com.tr/

This entry was posted in Fetullah Gülen, TSK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *