İlk vurulan bizler olduk pusunun büyüğü Türk Milletine

İlk vurulan bizler olduk
pusunun büyüğü Türk Milletine

AYDINLIK
Cumartesi, 27 Ekim 2012

Balyoz davasından 18 yıl hapis cezası verilen Albay Mustafa Önsel, Hasdal Askeri Cezaevi’nden Aydınlık’a bir mektup gönderdi. Önsel’in mektubu şöyle:

‘Vurulduk ey halkım haberin var mı?’

Tarih 21 Eylül 2012. Yer, Silivri Cezaevi içerisinde bulunan mahkeme salonu. 250’si tutuklu, 364 sanığın yargılandığı ‘Balyoz’ davasının karar günü. Pek çok hukuki garabetin yaşandığı, bu anlamda Engizisyon yargıçlarına bile ‘taş çıkartan’ heyet yerini alıyor. Herkes hükmü ayakta dinlemek zorunda, onun için salondaki herkes ayakta. İtirazlar sonucu savcı da ayağa kalkmak zorunda kalıyor.

Hüküm okunmaya başlıyor. Çok büyük bir bölümümüz hukuki bir karar çıkmayacağını biliyoruz. Ömrünü dağlarda, denizlerde ve göklerde ailesinden uzakta geçirmiş, bir kısmı yediği mermiyi hâlâ bedeninde taşıyan subay ve astsubaylar okunan hükümde ismi geçtikçe şaşırmıyor ama öfkeleniyor. Her şeye rağmen yakınlarına dönüp dişini sıktığını belli etmeden, sıkılı yumruğunun başparmağını diğerinden ayırıp yukarıya kaldırarak ‘merak etmeyin’ işareti yapıyor. Öyle anlaşılıyor ki, hükmü okuyan bu heyet ama veren derin mahfillerdir. O derin mahfiller, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak, Türk ulusunu yok etmek için çıkmışlar yola. Ama bu amaçlarını örtmekte çok mahir oldukları ortada.

İlk pusuya düşürülüp vurulan bizler olduk şimdilik. Pusunun büyüğü Türk Milleti’ne kurulmuştur. Bu mahfiller çok iyi biliyorlar ki bizi düşüremeseler, milleti asla düşüremeyeceklerdi pusuya. Milletin kendine kurulan pusudan haberi var mı?

Ve hükmün okunmasından sonra bir sanık, sandalyeye fırlıyor ve öfkeden kısılan sesi ile ‘Türk askeri sadece Şemdinli’de, Şırnak’ta, Diyarbakır’da vurulmuyor. İşte Silivri’deki bu sözde mahkemelerde vuruluyor. Vurulduk ey halkım haberin var mı?’ diye aykırıyor. ‘Vurulan sensin, bu kurguyu yapanlar, seni savunmasız bırakmak isteyenlerdir’ diyor.

19 Mayıs’ların ruhuyla

Hüküm okunurken dikkat çeken bir hususta sanıklardan pek çoğu, acı acı gülümsemenin dışında başka bir tepki vermiyor. Ama gazetecilerden bir bölümü ağlıyor, avukatlar ağlıyor, milletvekilleri ağlıyor, güvenlik için gelmiş mehmetçikler ağlıyor, yıllarca ‘önce görev ne yapalım idare edin’ denilerek ihmal edilen çocuklar ağlıyor. Aslında hepsinin ağladığı şey, mülkün temeli olan adaletin ölümünedir.

Aynı anda Şemdinli’de şehit olmuş dağ gibi bir Astsubayın cenazesi kalkmaktadır. Ve musalla taşının önünde bir küçük kız ağlıyor sessizce. Ağladığı babasız büyüyeceği günleredir.

Ve bir millet içten içe ağlıyor. Ağladığı ülkesinin düşürüldüğü durumadır. Ama gün ağlama günü değil; silkinme, ayağa kalkma ve haykırma günüdür.

Geleceğimize, değerlerimize, onurumuza sahip çıkma zamanı gelmedi mi? Yarın çok geç olabilir, vakit kaybetmeden Çanakkalelerin, 19 Mayıs’ların ve Sakaryaların ruhu ile ülkemize sahip çıkalım. Ülkeyi bu karanlıklardan ancak milletin azim iradesi çıkartır.”

This entry was posted in EMPERYALİZM, FAŞİZM, HUKUK-YARGI-ADALET, Politika ve Gundem, TSK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *