1 Mayıs *** “Ne var ki, bütün bu otoriter baskıcı dönüşüm bile gerçeği değiştirmeye yetmiyor.Dün emniyet bütçesinden milyonlar harcanarak alınan bunca önlem, gaz bombası, gözaltı, dayak, baskı, merhametinden korkularak tekmelenen köpek…”

Çiğdem Toker
02 Mayıs 2015 Cumartesi
Sözcü

1 Mayıs

O pankartı Ahmet Hakan köşesinde hatırlattı;  iyi yaptı.

Beş yıl sonra tarihi bir belgeye dönüşmekle kalmayıp AKP iktidarının geçirdiği evrimi de muazzam keskinlikte özetliyor:  Altında ampul logosu ve “AK Parti İl Başkanlığı” imzası bulunan pankartın üzerinde şöyle yazıyor:

“Artık 1 Mayıs Hem Bayram Hem Taksim’de.”

İcraatına gururla imza atan partinin yönettiği devletin polisleri; beş yıl sonra dün, bir köpeğin merhametinden korkacak durumdaydı… Resmi Gazete’nin dahi bayram yapıp “çıkmadığı” 1 Mayıs’ta, kiralık uçaklarla Taksim alanına yığılan binlerce polis, bayramı zehir etti.

Aslında, polis gözaltıları sürer, insanların canı yanarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın lüks Saray’ında “seçilmiş işçiler”i karşısına alıp “1 Mayıs’ta ısrar yanlış ve art niyetli” demesi ve bu sözün taşıma işçilerce alkışlanması; gelinen noktayı başka söze gerek bırakmayacak kadar berrak anlatıyordu.

Yine de “Beş yıl öncesinin yüksek özgüvenine ne oldu” sorularını hâlâ samimiyetle soranlar için bir siyasi arka plan hatırlatmasında yarar olabilir.

Taksim’in 1 Mayıs’a açıldığı dönemi anlamak için zamanlamasına bakmak gerekiyor: 12 Eylül referandumundan birkaç ay öncesi. Beş yıl önce, iktidarın yüksek özgüveni gibi algılanan durum, gerçekte, “nihai hedef” için demokrat görünme ihtiyacının sürüyor olmasıydı. 12 Eylül generallerinin yargılanacağı “şeker”iyle tatlandırılan referandum paketi için rıza üretmek gerekiyordu. (Üretilecek bu rızanın ikna kadroları açısından da en ufak bir sıkıntı yaşandığı da söylenemez.)

1 Mayıs’ın Taksim’e açıldığını müjdeleyen o pankartın hazırlandığı 2010 baharında: Henüz taşeronlaşma bu boyutlara ulaşmamıştı.Henüz “kentsel dönüşüm” zorbalığı altında insanlar yerlerinden bu kadar sürülmemiş, toprağı, ağacı, suyu böylesine katledilmemişti.

İktidarın gerçek niyetleriyle, sokak arasındaki çelişki henüz bu kadar keskinleşmemişti. Henüz Gezi, iktidarın korkulu rüyasına dönüşmemiş, Taksim’de yüz binlerin dayanışma içinde toplandığı o fotoğraf daha ortaya çıkmamıştı.

Henüz, 1.3 milyar TL olarak açıklanmasına karşın, bütçeye maliyeti bu rakamın birkaç kat üzerine çıkacak Saray, bırakın fiziki olarak tamamlanıp otoriter rejimin sembolüne dönüşmesini, bir fikir olarak bile gündemde değildi.

Bugün 2015 baharında: Taşeronlaştırma süreci Soma katliamı ile en vahşi noktasına ulaştı.Saray inşaatı bitti. Anayasal hakları kriminalize eden, polise yargılama yetkisi veren İç Güvenlik Paketi çıktı. Demokrat görünme endişesi sona erdi.Rıza üretmek için yedek güçlere ihtiyaç kalmadı…

Ne var ki, bütün bu otoriter baskıcı dönüşüm bile gerçeği değiştirmeye yetmiyor.Dün emniyet bütçesinden milyonlar harcanarak alınan bunca önlem, gaz bombası, gözaltı, dayak, baskı, merhametinden korkularak tekmelenen köpek, tek bir şeyi doğruluyor:

Ne kadar muktedir olursanız olun, Taksim Meydanı’nın emekçiye ait olduğuna dair toplumsal hafızayı silemediniz.

This entry was posted in Calisma Dunyasi - Is ve Emekciler, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, FAŞİZM, Gundem, İNSAN HAKLARI - DEMOKRASİ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *