Politika – Gündem *** AKP, Hayret ‘İslamcı’ mı Oldu? I – II

Nilgün Cerrahoğlu
nilgun@cumhuriyet.com.tr
06 Ocak 2015 Salı
Cumhuriyet

AKP, Hayret ‘İslamcı’ mı Oldu?

Soru benim değil.
Joost Lagendijk’ın…

Lagendijk yıllarca Avrupa Parlamentosu çatısında Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu eşbaşkanlığı yaptı…Türkiye’yi tanıyor. Zaman’da uzun zamandır köşe yazarlığı yapıyor.

Buna karşın hâlâ, “AKP, post-İslamcılıktan yoksa soft-İslamcılığa mı dönüyor” şeklindeki soruların sarmalında dolaşmayı sürdürebiliyor…Törkiş liberallerle Avrupa arasında yıllarca bir köprü vazifesi gören, fevkalade deneyimli, kaçın kurası bir politikacı için bu fazlasıyla naif bir soru değil mi?

Neylerseniz bazıları ancak böyle yavaş yavaşatı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra uyanıyor…Lagendijk bir başına fazla anlam ifade eden bir şahsiyet olmasa da “Erdoğan rejimine” Avrupa’da meşruiyet kazandıran bir zihniyetin temsilcisi…O açıdan üstünde durmaya değer. Amma velâkin bu Avrupalı politikacının yazısına balıklama dalmadan önce Balyoz-Ergenekon sürecinin sefaletini herkesten önce çarpıcı yanlarıyla gözler önüne seren Dani Rodrik’in çok dikkat çekici bir değerlendirmesine değinmek istiyorum…

Aydınların sorumluluk payı
Rodrik yeni yıla girerken yazdığı “blog”unda otoriter Erdoğan rejiminin inşasına entelektüellerin verdiği somut, değişik katmanlı katkıyı analiz ediyor.Rodrik, katkıyı “üç grup” itibarıyla ele almış:

İlk grup; Erdoğan ve Gülen ittifakından demokrasiye dair hiçbir şey çıkmayacağı ay gün gibi anlaşıldıktan sonra, Ergenekon, Balyoz, Odatv, KCK davalarına rağmen, kör gözün parmağına 2007 sonrasında da AKP’ye destek sağlayan isimler.

Hasan Cemal’den Murat Belge’ye, Şahin Alpay’a… “Rejim” teorik katkı veren bir dizi ismi Rodrik, bu kategoride saymış.İkinci grup, “Erdoğan’ın siyasi denetimi somutlaştırmasına”, bunun araçlarını sağlayarak katkıda bulunanlar; -Ahmet Altan’dan Çongar’a- daha ağır sorumluluk taşıyanlar…

Son olarak Gülenci polislerle içli dışlı oldukları için sorumlulukları “suç sınırında seyreden”ler…Rodrik’in analizi, “aydınların sorumluluk payı”nı; genel geçer bir “yetmez ama evetçi”lik boyutunun ötesinde somutlaştırması, derinleştirmesi açısından alabildiğine düşündürücü ve ilginç.

“Otoriter rejimin inşasında” her bir ismin.. ayrı ayrı hangi oranda, ne nitelikte katkıda bulunduğunu anlatıyor Dani Rodrik.Bir de tabii dışarda -ABD’den ve AB’den-Erdoğan’ı “rol model” olarak efsane katına çıkaran “meşrulaştırma sürecine”; “dış politika” ve Ortadoğu uzmanları olarak katkıda bulunanlar var ki, “Bunları artık sabrım yetmediği için şimdilik bir kenara bırakıyorum” diyor Rodrik ve yazısını böyle noktalıyor.

‘Erdoğan değişti’ ezberi
Rodrik’in bıraktığı yerden ben devam edeyim.Lagendijk tam bu kategoride bir isim…2014’in son muhasebesi olarak “AKP, post-İslamcılıktan soft-İslamcılığa mı dönüyor?” diye… Hâlâ böyle “çevir kazı yanmasın” üst üste iki yazı döşenmese; adı aklıma gelmeyebilerdi.Ama âlemi kör, herkesi sersem sanmanın da bir sınırı var.

“AKP’nin 2011’den bu yana daha otoriter bir tarza ve İslami gündeme doğru yön değişikliği nasıl açıklanabilir?” diye başlıyor Lagendijk’ın müthiş “tarihi muhasebe”si…

Yani her şey önce dört dörtlük, güllük gülistanlıktı…
Otoriter sapmaya dair hiçbir işaret verilmemişti.Sonra ne olduysa oldu… 2011 ertesinde her şey yön değiştirdi.O güne değin Erdoğan’ı destekleyegelen ve Rodrik’in ayrıntılandırdığı şablon itibarıyla “meşruiyet inşasına katkıda bulunan” entelektüellerde başka deyişle en ufak sorumluluk yok…

Sorun sade Erdoğan’ın demokrasiden yaptığı izaha muhtaç umulmadık U-dönüşte…Liberallerin değişmeyen ezberi bu.Lagendijk da bu ezberi tekrarlıyor; bu muamma U-dönüş derin analizlere ihtiyaç gösterdiği için, kaleme sarılıyor.

Karşıt görüşe yanıt olmayınca
Çözümlemenin en başında cevap vermek zahmetine hiç katlanmadığı iki kategoriyi bir “kenara bırakıyor”…Bunlardan biri U-dönüşü yekten inkâr eden eden yandaş kesim…Diğeri bizler…

Yani Lagendijk’ın doğrudan ifadesiyle: “…‘AKP’nin en başından beri eski moda bir İslamcı parti ve bunu inkâr edenlerin de saf yol arkadaşları olduğunu’ söylerken hep haklı olduklarını savunan yorumcular…”

Karşıt argümanlar zaten böyle katlanıp bir “kenara konduğunda”, yazar, “kendin pişir, kendin ye” tadında.. sade kendisi gibi düşünenlere seslenmiş oluyor.“Erdoğan rejiminin meşruiyetine” bir şekilde katkıda bulunan ama şimdi “tavana bakıp ıslık çalma” moduna geçen geniş kadronun bir diğer özelliği de bu; süreç boyunca hep, salt birbirlerini referans almaları ve koro halinde zaten hep aynı şeyleri söylerken yalnız birbirleriyle konuşuyor olmaları.

Karşıt görüşleri muhatap kabul etmezken, kendilerini her halükârda öteden beri “en demokrat” payesiyle taçlandırmaları, Erdoğan rejiminin meşruiyetini içerde ve dışarda daima hep bu payeyle tahkim etmiş olmaları…

AKP, Hayret ‘İslamcı’ mı Oldu? (II)

08 Ocak 2015 Perşembe

AKP ve RTE nasıl başkalaştı?
Bu başkalaşan şeye şimdi ne diyelim? Ne ad koyalım?
Sorular bunlar...

2010 referandumu ertesine dek iktidar partisine gözü kapalı, koşulsuz destek veren aydın ve uzmanlar kadrosu, Gezi’den bu yana artan sıklıkla gündeme gelen bu soruları tartışıyor.Tartışmanın ezberi şöyle gidiyor: AKP hükümeti başta doğru adımlar atmışmış, hukuk devletini engelleyen kastı yok etmiş ve vesayeti kırmışmış…

“Yetmez ama evet’i biz bunun için savunduk!” diyorlar…
Dün daha Hasan Cemal’in yazısında böyle cümleler gördüm.“Bugün de aynı noktadayım” diye devam ediyor Cemal: “Değişen çünkü ben değil, Erdoğan oldu!” Yıllar boyu iktidar partisinin değirmenine su taşıdıktan sonra, bugün böyle veryansın edenlerin istisnasız ortak söylemi bu: “Biz değişmedik. AKP/RTE değişti!”

‘Meğer takıyye imiş!’ uyanışı
Değişimin/başkalaşımın dinamiklerini açıklamak için şimdi bin dereden su getiriyorlar.Birinci bölümde söz ettiğim Joost Lagendijk’ın “AKP postİslamcılıktan soft-İslamcılığa mı dönüyor?” yazısı buna tipik bir örnek.Lagendijk “başkalaşmanın” sırrını özetle, AKP için çünkü “bundan böyle taviz vermeye gerek yok” diyerek açıklıyor.

Tavize gerek görülmeyen noktaya ordunun bertaraf edilmesi ve AB ile müzakerelerin tıkanması, devletin kadrolaşmak suretiyle ele geçirilerek varılmış olduğunu söylüyor.Bu çerçevenin belirlenmesinin ardından AKP’nin niyetleri konusunda kendisini hidayete erdiren bir kitaptan bahsediyor.

Kitap, ABD düşünce kuruluşu Brookings Institute’tan Şadi Hamid’in şu ara moda olduğu anlaşılan “Temptations of Power”(Gücün Cazibesi) adlı çalışması…

Hamid, ABD’nin İslam dünyası ile ilişkileri kapsamında İslamcı hareketler üzerinde bizzat çalışan bir uzman.“On yıl İslamcılarla yaşadım, zihinlerindeki soruları, isteklerini araştırdım. Bunları sonra ‘Gücün Cazibesi’nde anlattım” diyerek kitabını takdim ediyor.

Mısır, Tunus, gibi Arap Baharı ülkeleri ve Ürdün’de siyasi İslamı mercek altına yatıran araştırmasında özetle “ılımlı İslam” diye bir şeyin olup olamayacağını sorgulayarak yola çıkıyor. Ve de bizim hep dikkat çektiğimiz “olayın takıyyeden ibaret olduğu” sonucuna ulaşıyor.
İslamcı partiler, muhalefette oldukları sürece, kendilerini baskıdan korumak için “demokratik iyi niyetlerinin altını çiziyorlarmış”…Amma velakin bu “planlı stratejik ılımlılaşma” -ki buna biz kısaca “takıyye” diyoruz!- iktidara gelince… Güneş altında kar gibi eriyip gidiyormuş.

İslamcılar “taktik” adına benimsedikleri “ılımlılıktan” çark edip “geçmişteki dar görüşlü pozisyonlarına” dönüyorlarmış…Lagendijk’ın bu zihin açıcı kitaptan hareketle “AKP’nin başkalaşmasına” bulup koyabildiği teşhis bu! Tekerleği keşfetmek diye buna derim.

RTE nasıl sorgulanamaz oldu?
“İslamcıların zihinlerindeki soruları ve isteklerini”, bizler, Brookings’li Hamid’den çok daha uzun süreler ve de daha içli dışlı biçimde yaşadığımız için baştan beri, “Ilımlı İslamın bir taktik olduğunu” hep söyleyegeldik…

Ama ABD’li düşünce kuruluşlarında çalışmadığımız için sözlerimiz kalın duvarlara çarptı.Dile getirdiğimiz her kaygı ve uyarının çarptığı ilk duvar, Lagendijk gibi “AKP modeline” ölçüsüz övgü düzen Batılı siyasetçiler ve bizim şanlı Törkiş liberaller oldu.

Siyasi iktidarı bu yöndeki eleştirilerden tamamen muaf tutan, bu yolda soruya bile tahammül edemeyen, cevaz vermeyen bir “entelektüel koruma duvarı” ören bu kadrolar, AKP rejimine doğrudan kefil oldular.

6 Ocak tarihli ilk yazımda anlattığım üzere Dani Rodrik’in “blog”unda dile getirdiği farklı sorumluluk halkalarıyla AKP ve RTE’nin etrafını adeta “eleştiri geçirmez bir koruma duvarı” ile kuşattılar.İtirazlar ve kuşkular önce bu “duvara” çarpıyor, oradan geri sekip dönüyordu.

“Demokrat AKP” karşısında “takıyye” uyarısı yapan ezcümle herkes “darbeci”, “faşist”, “önyargılı” ve “dogmatik” olarak bellendiğinden, sesimiz boşlukta yankılanıyordu.Rejimin meşruiyeti böyle inşa edildi.

El üzerinde, pamuklar içinde, her türlü “eleştiri üstünde” tutulan Erdoğan bu sayede içte ve dışta sınırsız özgüven kazandı.Hiçbir biçimde sorgulanamaz hale geldi.Bu süreç ’62ilfiil otoriterleşme yarattı ve bugün yaşananları mümkün kıldı.

‘Putinci soft-İslamcılık’
“Güç sarhoşluğunun” yaratılmasında ilk sırada yer alan isimler, şimdi gönül rahatlığıyla bir bir “Biz değişmedik, o değişti!” diyorlar.“Değişim” ve “başkalaşım”a ad koymakta… Batı başkentlerinde olduğu üzere hâlâ son kertede tereddüt gösteren Lagendijk bulunulan noktayı, “softİslamcılık/ yumuşak İslamcılık” diye tanımlıyor:

“Gördüğümüz… Katı İslamcılığa dönüş değil… İslamcılığın 2001 öncesine yarı mesafelik dönüş”müş. “Erdoğan’ın durumunda yumuşak İslamlaştırma” özetle “Putin’in muhalefeti bastıran yöntemleri ve İslamcıların da bayıldığı Batı karşıtı söylemleriyle birleşiyormuş…”

Hadi gene IŞİD’e göre iyi sayılırız.“Putincilik” ve bildiğimiz eski “Erbakancılığın” sarmalında bir “soft-İslamcılıkla” ne yapalım idare edeceğiz artık…

This entry was posted in AB, EMPERYALİZM, Gundem, Haber, Kose Yazarlari, SİYASİ TARİH. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *