İlhan Selçuk *** İslam Bankacılığı‏

PENCERE

İlhan Selçuk

İslam Bankacılığı

Çorumlu “Hindi Bankeri” Kâmil Karataş’ın öyküsünü bilmem ki bizim gazetede izlediniz mi? Sayın Karataş’a “Hindi Bankeri” adını takmışlar. Niçin? Kâmil Karataş, bankerlik firmasına 700 lira yatıran kişiye bir yıl sonra faiz olarak üç hindi ödüyormuş. İşlerini tıkır tıkır yürütürken kafasına bir soru takılmış:

– Yaptığım iş caiz midir?

Diyanet İşleri Başkanlığı’na bir dilekçeyle başvurmuş, İslamda faizciliğin caiz olmadığına ilişkin bir yanıt alınca Sayın Karataş şaşırmış. Sonunda emekliye ayrılmış bir din adamı bulmuşlar, konuyu “Hindi Bankeri”nin istediği biçimde yorumlayıp işin içinden çıkmışlar. Artık Kâmil Karataş firması, 700 lira karşılığında bir yıl sonra üç hindiyi “faiz” olarak değil, “ortaklık payı” olarak veriyor; yaptığı iş Müslümanlığa ters düşmüyormuş.

Sayın Kâmil Karataş’ın öyküsünü bizim gazetede okuyunca benim de kafama bir soru takıldı. İstanbul’da İslam Kalkınma Bankası guvernörler toplantısı var. İslam Konferansı’na üye ülkelerin merkez bankalarının başkanları bir araya geldiler; sorunlarını konuşacaklar.

– Peki, İslam Bankası nasıl oluyor? Bankacılık faizcilikle yürür; faiz haram değil mi?

Kuran’da “Bakara Suresi” şu ayet-i kerime’yi içerir:

“- Faiz yiyenler mahşerde şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların ‘zaten alışveriş faiz demektir’ demelerindendir. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizcilikten geri durursa, geçmişi kendisinedir, onun işi Allah’a aittir. Kim faizciliğe dönerse, işte onlar cehennemliktir, onlar orada temelli kalacaklardır. Allah, faizi eksiltir, sadakaları bereketlendirir.”

Kapitalizm, bankacılıkla gelişmiştir. İslam dünyasının kapitalizm sürecine girmekte geç kalışında, belki bu olayın da etkisi vardır. Ancak İslam Bankası nasıl kuruluyor?

Çorumlu “Hindi Bankeri Kâmil Karataş” gibi dünyadaki 42 Müslüman devlet de bir yolunu bulup bankacılığı benimsemişlerdir.

*

Ancak yeryüzündeki 42 İslam ülkesinin bir olmadığını biliyoruz. Kimileri yoksul, kimileri çok zengindir Müslüman toplumların ve bir örgütte buluşuyorlar. Petrol zengini Arap ülkeleri İslam bankacılığının patronudurlar. Bu devletleri şeyhler, emirler, krallar yönetirler. Sultanların aileleri de çok geniştir; oğul, yeğen, amca, bacanak binlerce kişiden oluşur egemen monarşinin üyeleri ve bunlar petro-dolarlarını Batı’nın “Katolik bankalarına, Protestan şirketlerine” yatırmakta birbirleriyle yarışırlar.

Niçin?

Basra Körfezi’nden başlayıp Arap çöllerine uzanan feodal sultanlıklarda temel ve ortak bir politika stratejisi oluşmuştur. Eğer petrol satışlarından sağlanan milyarlarca dolar ülke içinde sanayi yatırımlarına dönüşürse işçi sınıfı gelişir, sosyal fikirlerin tohumları atılır, cumhuriyetçilik akımı güçlenir, çağdaşlaşma süreci hızlanır. Bu süreç sultanlar için tehlikelidir. Bunun için petro-dolarlar Amerikan, İsviçre, İngiltere bankalarına ve çokuluslu şirketlere yatırılıyor.

İslam ülkelerinde halk, şeriat koşullarında yaşasın, kadınlar çuvaldan çarşaftan çıkmasın diye…

*

Ne var ki çağın gelişmesine karşı durulamaz. İslamda faizcilik yasak olsa da İslam Bankası kurulacak, sultanların işine gelmese de toplumlar değişecek, şeriat koşullarıyla çağdaşlaşma arasındaki çelişki çözülecek…

Kaçınılmaz gidiş budur. İsterseniz bu gidişe yazgı diyebilirsiniz; ama, bilimsel yasaların gerçekleşmesi derseniz daha doğru olur.

(24 Mayıs 1982 tarihli yazısı)

This entry was posted in Kose Yazarlari and tagged . Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *