Yasal Uyarı
Bu BLOG içinde yer alan yazı ve görseller kişisel kullanım ve/veya bilgi paylaşma amacı ile sınırlıdır, hiç bir ticari amacı yoktur.
Bu BLOG içindeki yazı ve görselleri paylaşırken kaynak göstermeniz rica olunur.
The contents of this BLOG are limited to personal use and/or information sharing, and there is NO COMMERCIAL purpose.
Arama
Takvim
Son Bir Ayda En Cok Okunanlar
- SPİNOZA VE TANRI
- BELLEK DÜRTÜCÜ * ORGANİZE İŞLER * GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE…
- DİN/ İNANÇ/ BİLİM/ ÇAĞDAŞLIK/ AYDINLANMA
- OSMANLI ÇOCUKLARINA TARİH BİLGİSİ * 25 karılı ve 43…
- BELLEK DÜRTÜCÜ * ORGANİZE İŞLER * GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE…
- ÇANAKKALE CEPHESİNDEN * DOKTOR TARIK NUSRET
- TARİHİN İÇİNDEN PIRILTILI ZAFERLER VE KOMUTAN * BİR…
- KÜLTÜR SANAT * Minyatür Sanatı Nedir? Özellikleri Nelerdir?
- NASIL TEŞKİLATLANDILAR ? * Işıkçıların arkasında…
- ESKİLERDE TÜRK’LER BÖYLESİ IRKÇI DEĞİLDİ! *…
-
Yeni Yazılar
- DEVLETİN YOK SAYDIĞI BÖLGE; FATİH’İN İHMAL EDİLMİŞLİĞİ İSTANBUL’A İHANETTİR
- BELLEK DÜRTÜCÜ * ORGANİZE İŞLER * GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İSTANBUL BELEDİYESİNDE NELER OLDU? * Bölüm 5
- TIMARHANEDE BU HAFTA-118 SENİN AĞZIN NE SÖYLER REİS!
- AKILCI BİLİMSEL EĞİTİM YOK EDİLİYOR * PEYGAMBER OYUNCAKLARI * 4 Yıllık Oyun Okulu Sistemine Geçiriliyoruz
- CHP’YE MEKTUP * İş ayet okuyarak oy istemeye vardı
Sözcü Gazetesi Yazarları
Zahide Uçar Yazıları
Mustafa Yıldırım Yazıları
- Ege Adalarımız Libya'dan Daha Yakın / Mustafa YILDIRIM
- Kürt Şeyhi Boğazlattı, ABD Kökenli Örgüt "Lion" Yaptı / Mustafa YILDIRIM
- Gülen İçin ABD'ye Koşanlar Şimdi Neredeler? / Mustafa YILDIRIM
- Şerif Mardin - CIA - Marine Club / Mustafa YILDIRIM
- Türkçenin fiil kökleri internetten önce öldürülmüştü / Mustafa YILDIRIM
Arşivler
Kategoriler
- 12'den vuran sözler
- 21.YÜZYIL ENSTİTÜSÜ
- AB
- ABD – AB – EMPERYALIZM
- AFORİZMALAR
- AHMET TAKAN YAZILARI
- AHMET TANER KIŞLALI
- AKIL AÇICI KONUŞMALAR
- AKIL FİKİR YAZILARI
- AKLI VİCDANI HÜR YAZIŞMALAR
- ALİ ERALP YAZILARI
- ALİ NEJAT ÖLÇEN
- ANAYASA
- ANIL ÇEÇEN
- ANILAR
- ANLAŞMALAR-SÖZLEŞMELER
- Anons
- Arastirma
- ARKEOLOJİ – MİTOLOJİ
- ARŞİV SANDIĞI
- ASİMİLASYON
- ATATURK
- AYNANIN SIRLARI
- BANU AVAR yazıları
- BARIŞ'LAR
- Bekir Coşkun yazıları
- BELLEK DÜRTÜCÜ
- Bilim ve Teknoloji
- BİLİŞİM – İNTERNET –
- BİLİYOR MUSUNUZ ?
- Bölücü KÜRTÇÜLÜK
- BOP
- BÜLENT ESİNOĞLU YAZILARI
- BÜTÜN DÜNYA DERGİSİ
- Calisma Dunyasi – Is ve Emekciler
- CUMARTESİ YAZILARI
- CUMHURİYET – DEMOKRASİ – ÇAĞDAŞLIK
- DAVUT ARSLANTÜRK
- DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK
- DENİZ VE DENİZCİLİK
- DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER
- DİN-İNANÇ
- DIŞ POLİTİKA
- Dizi Yazilari
- DOĞA – ÇEVRE
- Doga – Cevre – Ekoloji – Tarim
- DOĞAL FELAKETLER
- DOĞAL YAŞAM
- DOĞAN KUBAN
- DÜNYA DENİZCİLİK SAVAŞLARI
- DÜNYA ÜLKELERİ
- DURUM VAZİYETİ
- DUYURULAR
- EDEBİYAT – ANI – ÖYKÜ – ŞİİR
- EĞİTİM
- Ekonomi
- EMİN ÇÖLAŞAN
- EMPERYALİZM
- ENERJİ
- English articles – İngilizce makaleler
- ERGENEKON – BALYOZ
- ERMENİ SORUNU
- EVVEL ZAMAN İÇİNDE
- FAŞİZM
- FELSEFE ve GÜZEL DEYİŞLER
- Fetullah Gülen
- FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI
- Flash Haber
- FOTOĞRAFLAR
- FUAT AVNİ
- GAZETE MANŞETLERİ
- GDO
- GEÇMİŞİN İÇİNDEN
- GEÇMİŞİN İÇİNDEN YAŞAM
- GEDİĞE TAŞ KOYMAK
- Genel Kultur
- GIDA
- GÖÇLER-GÖÇMENLER
- GÜLMECE
- Gundem
- GÜNDEM – YORUM
- Haber
- HABER GÜNDEM
- HAYATIN İÇİNDEN
- HUKUK-YARGI-ADALET
- İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR
- İLHAN ARSEL – DİN VE İNANÇ
- İLHAN SELÇUK YAZILARI
- İNSAN HAKLARI – DEMOKRASİ
- İrtica
- İSRAİL – SİYONİZM
- İSTİHBARAT KURUMLARI
- KADIN HAKLARI
- KAPİTALİZM – LİBERALİZM
- KARİKATÜR
- KIBRIS
- KISA KISA
- KISSADAN HİSSELER
- KIZILDERİLİLER
- Kose Yazarlari
- KÖŞELİ YAZILAR
- KÖY ENS.ÖĞR. MUSTAFA AKSUNGUR ANILARI
- KÖY ENSTİTÜLERİ
- KÜLTÜR – EĞİTİM – ÇAĞDAŞLIK
- KUMPAS-TEZGAH-ÜÇ KAĞIT
- KÜRESEL POLİTİKALAR
- LAİKLİK – CUMHURİYET – DEMOKRASİ
- Madencilik ve Yeralti Kaynaklari
- MAHİYE MORGÜL
- MEDYA
- MEHMET ALİ GÜLLER
- Mehmet Halil Arık yazıları
- MEHMET TÜRKER
- MENEMEN OLAYI – KUBİLAY
- MİNE KIRIKKANAT
- MİTOLOJİ
- MİZAH
- MOLA ZAMANI
- MURAT AĞIREL
- MUSIC
- MUSTAFA YILDIRIM
- MUZİK KUTUSU
- NECATİ DOĞRU YAZILARI
- NECİP HABLEMİTOĞLU
- NURULLAH AYDIN YAZILARI
- NUSRET KEBABÇI
- ORGANİZE İŞLER
- ORTADOĞU ÜLKELERİ
- ÖZDEMİR İNCE
- ÖZELLEŞTİRMELER
- PANDORA'nın KUTUSU
- PAZAR YAZILARI
- PERDE ARKASI
- PKK TERÖRÜ
- Politika ve Gundem
- POROF ZİHNİ
- RADİKAL İSLAM
- Rifat SERDAROĞLU yazıları
- Saglik
- SANAT – RESİM
- Sanat Edebiyat ve Kultur
- SAVAŞLAR-ÇATIŞMALAR
- SAVUNMA
- SAYGI ÖZTÜRK
- SAYIŞTAY RAPORLARI
- science * ingilizce * araştırmacılara
- SEÇİM – SEÇSİS
- ŞERİAT – İRTİCA – KARANLIĞIN AYAK SESLERİ
- SİNAN MEYDAN
- SİYASAL İSLAM
- SİYASİ PARTİLER
- SİYASİ TARİH
- SONER YALÇIN yazıları
- SÖYLEŞİLER
- SUAY KARAMAN
- SUÇ DOSYALARI
- SÜLEYMAN ÇELİK
- SUN SAVUNMA NET
- T.C. BURHAN
- TAKVİM
- Tarih
- TARİHE – AYDINLANMAYA – CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER
- TARİKAT VE CEMAATLAR
- TARIM – EKOLOJİ
- TERÖR
- TIMARHANEDE BU HAFTA
- TSK
- ÜÇ'lemeler
- UÇUK KAÇIK HABERLER
- UĞUR DÜNDAR
- UĞUR MUMCU
- ULUSAL STRATEJİ
- Uncategorized
- UNUTMA
- VANDALLIK
- VATANDAŞIN KÖŞESİ
- VİDEOLAR
- Wiki-Leaks – Bilgi sızmaları
- YABANCI BASIN
- YANDAŞ – ÇIKARCI – YAĞCILAR
- YANGINLAR-DOĞAL AFETLER
- Yazarlar
- Yeni Kitaplar
- YENİ NESİL SİLAHLAR
- YILDIZLI YAZILAR
- Yılmaz Özdil
- YOBAZLIK – GERİCİLİK
- YOLSUZLUKLAR
- YOZLAŞMA – AHLAKSIZLIK
- YUNANİSTAN – EGE SORUNU
- Zahide Uçar
Who's Online
67 visitors online now6 guests, 60 bots, 1 membersSeçenekler
DEVLETİN YOK SAYDIĞI BÖLGE; FATİH’İN İHMAL EDİLMİŞLİĞİ İSTANBUL’A İHANETTİR
FATİH’İN İHMAL EDİLMİŞLİĞİ
Posted in Uncategorized
Leave a comment
BELLEK DÜRTÜCÜ * ORGANİZE İŞLER * GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İSTANBUL BELEDİYESİNDE NELER OLDU? * Bölüm 5
Naci Kaptan /22.06.2020 / Güncellendi 29.03.2024
Değerli Yurttaş kardeşim,
Bu yazı dizisi ile “neden seneler önce yapılmış olan yolsuzluklar, işlenen suçlar tekrar yazılıyor” diye düşünebilirsin. Açıklayayım;
ABD uçak gemisi Saratoga bir Nato tatbikatı sürecinde ve gemiler demirde iken peş peşe ateşlediği 2 akıllı füze ile Muavenet Muhribimizi kasıtlı olarak vurmuş ve de ardından kaza olduğunu iddia etmişti. Bu olayda gemi komutanı dahil 5 denizcimiz şehit oldu. ABD’li yetkililer ile yapılan görüşmeler sırasında bir Amerika’lı görevli şöyle dedi; “Türk’ler balık hafızalıdır. Birkaç ay sonra olanları unuturlar”
Elin oğlu bize teşhisi koymuştu. Muavenet v.b. birçok olay kısa zaman sonra unutulup gidiyor. Yolsuzluk olayları da böyle. Bu nedenle yazının ön başlığı “BELLEK DÜRTÜCÜ“.
2002 tarihinde AKP’nin iktidar olması ile başlayan sürecin öncesi Erdoğan’ın İBB başkanlığında başlayan yolsuzluklardır. Her geçen sene başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı sürecinde bu yolsuzluklar artarak ve çeşitlenerek büyümüş ve ülke ekonomisinin çökmesine neden olmuştur.
Sade bir vatandaş olarak BALIK HAFIZALARI DÜRTÜKLEMEK görevini ülkem, toplum ve de özellikle ülkemizi emanet edeceğimiz çocuklarımız ve gençlerimizin geleceği için yapmaya çalışıyorum.
Bundan ötesi sizlere kalmıştır…
Naci Kaptan / 29 Mart 2024
BAĞLANTILI YAZILAR
Bölüm 1 / 2 / 3 https://nacikaptan.com/?p=79197
Bölüm 4 https://nacikaptan.com/?p=79478
Bölüm 5 https://nacikaptan.com/?p=79554
BÖLÜM 5
YAZIYA GİRİŞ
Bugün 22 Haziran 2020; Türkiye sadece İşsizlik, yüksek enflasyon, pahalılık, bozulan ekonomi, ödenemez boyutta dış borçlar, savrulan dış politika, Muhalif medyaya, GERÇEK gazetecilere, aydınlara karşı uygulanan baskı ve tutuklamalar, bağımlı yargı, yok edilen adalet ve hukukla uğraşmıyor. Türkiye’nin en değerli gazetecileri susturulmaya çalışılarak tutuklu olarak hapiste. İktidar yalpalıyor ve gittikçe sertleşerek muhalif tüm sesleri susturuyor. Otokrasi faşizme evriliyor.
Bugün ADALETSİZLİĞE KARŞI Ankara’ya yürüyen 80 ilin avukatlık barosunun başkanları yaptıkları ADALET YÜRÜYÜŞÜNDE, polis tarafından güç kullanılarak, avukatlar darp edilerek Ankara’ya sokulmadı. Anayasal haklarını kullanan baro başkanlarına karşı polis devleti tarafından güç kullanılarak ANITKABİR ziyaretleri ve açıklama yapmaları engellendi. Demokrasi, Anayasa, insan hakları askıda!!!
Türkiye gittikçe yoksullaşıyor, insanlar işsiz ve mutsuz, toplum çöken ekonominin altında inliyor. Dış politikada fırtınadaki rotasız gemi gibi savruluyor, yalpalıyor. Hukuk ise Kaf Dağının ardında!!!
YOLSUZLUĞUN TANIMI [*]
Yolsuzluk tanımı, uluslararası sözleşme niteliğindeki belgelerden sadece 4 Ocak 1999 tarihli Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Özel Hukuk Sözleşmesinin 2 nci maddesinde yer almaktadır. Anılan sözleşmenin amacı açısından yolsuzluk; “…doğrudan doğruya ya da dolaylı yollardan rüşvet ve yasadışı bir menfaat temin eden kişinin yürüttüğü görevlerin veya gerekli davranışların yasalara uygun bir şekilde yerine getirilmesinde sapmalara yol açan rüşvet veya başka her türlü yasadışı menfaatin talep edilmesi, teklif edilmesi, verilmesi ya da kabul edilmesi” anlamına gelmektedir.
Yolsuzluk olgusunun sınıflandırılmasına ilişkin bir görüşe göre, yolsuzluk karşılık esasına, taraflar arasındaki menfaat transferine ve dolayısıyla bir trampa ilişkisine dayanır. Bu nedenle de ancak yetkiyi kullanan ve bu yetki kullanımından yararlanan ve/veya yararlananlar varsa yolsuzluktan söz edilebilir.
Yolsuzluğun çok çeşitli bilimsel tanımları yapılmıştır. Yaygın bir tanıma göre, yolsuzluk “kamu gücünün özel çıkarlar amacıyla kötüye kullanılmasıdır.” Daha kapsamlı yolsuzluk tanımı ise “kamu gücüyle” sınırlı olmayan “herhangi bir görevin özel çıkarlar için kötüye kullanılmasını” içerir. Kaynakların kullanılmasında tekelci yetkiye sahip olan, görevleriyle ilgili konularda tek başlarına karar alma yetkilerini kötüye kullanan ve hesap verme mekanizmaları bulunmayan görevlilerin bu süreçte kendi çıkarlarını gözetmeleri yolsuzluğa neden olmaktadır. Böylece, yolsuzluğu aşağıdaki formülle açıklayabiliriz:
YOLSUZLUK = TEKELCİ YAPILAR + TEK BAŞINA KARAR ALMA YETKİSİ + HESAP VERMEMEK
Günümüz Türkiyesi SİYASİ – POLİTİK – SOSYAL – EKONOMİK GİZLİ bir işgal altındadır. Ülkemizin Hem kamusal alanda hem de ekonomik olarak nasıl çökertildiğini ve bu yolsuzlukların sahiplerini tekrar hatırlatmak için yazı dizisinin 5. bölümünü okumanıza sunuyorum.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İSTANBUL BELEDİYESİNDE NELER OLDU? * Bölüm 5
“Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyesinde eritmesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, bu şehre ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum…”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bunları söylediğinde takvimler 21 Ekim 2017’yi gösteriyordu. Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturduğunda henüz 4 yaşındaydım. Belediye başkanlığının ardından önce başbakan, sonra da cumhurbaşkanı oldu. Yani ben, son 25 yılda İstanbul’a ilişkin her kararda belirleyici olan Erdoğan ve temsil ettiği siyasi zihniyetin yönettiği kentte büyüdüm.
Mesleğe başladığımda henüz 19 yaşındaydım. O günden beri İstanbul’un nasıl talan edildiğini anlatan haberlere imza atıyorum. Erdoğan’ı dinlerken tek yapabildiğim, gülümsemek olmuştu. Bir itirafta bulunuyordu, ama bu bana hiç samimi gelmemişti.
Sonrasında yaşananlar, samimi olmadığını kanıtladı. İstanbul’a gerçekten ihanet edilmişti. Ormanları katledilmiş, parkları, bahçeleri beton bloklar arasında sıkışmış, birbirinden değerli arazileri yandaş müteahhitlere peşkeş çekilmiş, tarihi binaları restorasyon adı altında kimliğini yitirmiş bir kent haline gelmişti. Ancak Erdoğan’ın itirafının ardından İstanbul’un kaderinde hiçbir değişiklik olmadı. “İhanetten ben de sorumluyum” demesine karşın, ihanet tüm hızıyla sürdü. [**]
Yıl 2001…
Türkiye Cumhuriyeti İstanbul, Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının dava dosyası;
Dosya Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemiyle ilgili… Belediyede nerede ise herkes SANIK durumunda!!! Konumuz oradaki iki isim ve bugün ne yaptıklarıyla ilgili;
“Sanık Ahmet Ergün’ün 26.09.2001 tarihinde verdiği beyanında’…
Harun Karaca İBB’de başkan danışmanlığı yapmaktaydı, tahminen bu görevini 1995 ve 1998 yılları arasında kesintisiz sürdürdü. Bu dönemlerde belediyeden ihale alan firmalar için Harun Karaca önemli bir isimdi. Çünkü İHALE ŞARTNAMELERİNİ Harun Karaca inceler ve ihale alan firmalara , belediyeye yakın olan vakıflara veya başka birimlere bağış yapılmasını sağlar. Bir firma ihaleyi aldıktan sonra Harun Karaca direkt olarak firma sahibinden, “hayırlı olsun sen bu ihaleyi aldın, buradan para kazanacaksın, bizim öğrencilere yönelik hizmet amaçlayan bazı vakıf ve kuruluşlarımız var. Bu vakfımıza bağlı yurtlarda okuyan öğrencilerin sizlerin yardımına ihtiyacı var memnun oluruz” diyerek yüzde 3’ten başlayıp yüzde 10’a kadar varan miktarlarda kararlaştırılan komisyonuyla ilgili vakfa ve yurtlara kanalize etmek için beni arar. Söz konusu firma sahibiyle ben diyaloğa geçerdim. Ben belediyede resmi bir görevim olmadığı ve İstanbul Eğitim ve Gençlik Vakfında yönetim kurulu üyesi olduğum için böyle bir fonksiyon üstlenmiştim.Benim ihaleyi alan firmaların sahipleriyle görüşmem yukarıda bahsettiğim gibi Harun Karaca vasıtasıyla olmuştur… Harun Karaca’nın yönlendirmesiyle ihale alan firmalardan alınan yardımları yukarıda bahsettiğim şekilde sadece yönetiminde bulunduğum İSEGEV Vakfına bağlı Cerrahpaşa Kız Öğrenci Yurdu’na aktardım… Benim Harun Karaca’yla irtibatlı olarak görüştüğüm ve Vakfımıza yardımlarını kabul ettiğim firmalardan hatırlayabildiklerim; BİAT İNŞAAT, CENGİZ İNŞAAT, YÜKSEL İNŞAAT ve YAPISAL İNŞAAT firmalarıdır….
Diyerek İBB bünyesinde ihale edilen işleri alan firmalardan belirli oranlarda alınan paraların birtakım kuruluşlara aktarıldığı geniş şekilde açıklanmıştır”
Şimdi burada Ahmet Ergün ve Harun Karaca’nın adlarını not edelim…
Yıl 2013…
Ahmet Ergün ne yapıyor biliyor musunuz? Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfının Yönetim Kurulu Başkanlığını… Peki bu vakfın yukarıdaki alıntıyla ne ilgisi var?
Bu vakıf Ahmet Ergün’ün yukarıda bahsettiği vakfın yani İstanbul Eğitim ve Gençlik Vakfının (İSEGEV) adının 2012 yılında adının değişmesiyle büyümüştür…
İSEGEV olmuş TÜRGEV
27 Temmuz 2012 tarihli İstanbul Asliye Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararı şöyle yazıyor;
“Davanın kabulüne, Vakfın adının İstanbul Eğitim ve Gençliğine Hizmet Vakfıdır” (İSEGEV) kısmının İstanbul 34. Noterliğinin 02/07/2012 tarih 13872 yevmiye numaralı düzenleme şeklinden (İSEGEV) ana sözleşmesi tadilatı ile; vakfın adı Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı, Vakfın kısaltılmış adının TÜRGEV’dir şeklinde değiştirilmesine dair gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı… [***]
İşte böyle değerli okur, Belediyenin, yani]halkın parası önce ihalelerle müteahhitlere aktarılıyor sonra da ihalelerden alınan rüşvet/komisyonlarla bu para kurulan yandaş, çıkarcı vakıf ve derneklere pompalanıyordu… Kurulmuş olan İSEGEV ise adını değiştirerek TÜRGEV oluyor ve Erdoğan ailesinin yönetiminde Türkiye’nin dört bir yanında kamuya ait değerli taşınmazları AKP’nin yerel yönetimleri tarafından TÜRGEV’ bağışlanarak bu vakfın mülkiyetine geçiriliyordu. İşler ORGANİZE İŞLERDİ…
Naci Kaptan / 22.06.202 / Devam edecek
KAYNAKLAR
[*] https://www.tepav.org.tr/upload/files/1313475413-4.Bir_Olgu_Olarak_Yolsuzluk_Nedenler__Etkiler__Cozum_Onerileri.pdf
[**] https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mine-g-kirikkanat/istanbulu-yiyorlar-gozleri-varakli-1744928
[***] Aykut Küçükkaya (AKP’li BELEDİYELERDE NELER OLMUŞ NELER) sayfa 17/18/20
TIMARHANEDE BU HAFTA-118 SENİN AĞZIN NE SÖYLER REİS!
Tımarhane videolarının bir derdi var biliyorsunuz hafızayı ve öfkeyi diri tutmak… Not: Trollere duyurulur; bu kanal hiçbir parti ve kurumdan bir kuruş dahi almamaktadır. Videolarıma sadece katıl butonuyla ve patreon hesabıyla destek veren izleyicilerim var.
Posted in Uncategorized
Leave a comment
AKILCI BİLİMSEL EĞİTİM YOK EDİLİYOR * PEYGAMBER OYUNCAKLARI * 4 Yıllık Oyun Okulu Sistemine Geçiriliyoruz
4 Yıllık Oyun Okulu Sistemine Geçiriliyoruz
Adı Anaokulu, süresi dört yıl.
İngiliz Amerikan modeli.
Mahiye Morgül – Eğitimci yazar
Okuryazarlık süreci uzatıldı. Matematik buharlaştı. Bolca oyunla oyalayacaklar çocuklarımızı. Bir de Güney Kore’den İngilizce konuşma öğretmeni, bir tür Hıristiyan dadı köy kızları gelecek.
Peki, bundan piyasa ne kazanacak diye sormalısınız. Çünkü 2005 yılından beri piyasaya göre eğitim modelini inşa etmeye devam ediyor Milli Eğitim Bakanlığımız.
Oyuncak piyasası kazanacak. Eski oyuncaklara yeni adlar bulacaklar. Örneğin yeni okullara pazarlanacak tahta oyuncaklara bir isim bulundu bile; Peygamber Oyuncakları.
İnternet kanallarında mahlası Ada Abi olan bir konuşmacı var. İki şehirde ahşap oyuncak üretim şirketi kurduğunu canlı yayında söyledi. Peygamber Oyuncakları diyerek tanıtım programı yapıyor. Yani dört yıllık anaokulları için ders materyali üretmeye geçildi diye anlıyorum.
Peygamber Oyuncakları diyerek satışı artıracak yolu da bulmuş. Kanalına göre kıyafet giyiyor; örneğin kanalın birinde yeşil takkeyle çıkıyor. Ramazan gününde konuşacak konu bulamadılar, peygamberlerin oyuncaklarını konuşuyorlar. Oysa bu oyuncaklar benim çocukluğumun oyuncaklarıdır. Çocuk her tarihte aynı çocuktur. Benim bildiğim çok daha fazla ahşap oyuncak var.
Beri yandan, ülkemiz borç batağında debeleniyor, yeniden IMF kapılarındayız. Borç parayı nereye harcayacağımızı da söyler; bence diyor ki “Oyun Okulları yapacaksın, ders materyali olarak içlerini oyuncakla dolduracaksın!”
Plan 1995’de SPAN Amerikan eğitim şirketini başımıza getiren Tansu Çiller’in planıdır. Bu şirket dünyada ve bizde eğitim pazarı kurmaya devam ediyor.
Ramazandayız. Peygamberimizin dışarıdan faizli borç almamak üzerine vasiyetini unuttuk, oyuncaklarını öğretiyoruz. Atatürk’ü karga kovalarken anlatmak gibi, Peygamberimizi de oyuncaklarla eşleştirmeye geçtik!
Plastik oyuncaklar yerine ahşap oyuncaklar yapın, yapılışını da çocuk evinizde görsün, birlikte yapın diye diye yıllarım geçti. Plastik oyuncak kas gelişimini engeller ve ağırlık kavramı oluşmaz.
Şimdi dinler buluşması projesini oyuncaklara indirdiler. Peygamberimizi de buna araç ediyorlar?
SPAN eğitim şirketinin programına göre MEB Dört Yıllık Anaokulu modeline hazırlanıyor. Eğitimin süresini uzatmak, çocukları ilk çocukluk çağında daha uzun süre tutmak projenin parçasıdır. ABD ve İngiltere bu SPAN programını uyguluyor.
Oyun oynama çeşitlerini çoğaltarak çocukluk çağını uzatmak, dört yılı böyle doldurma programı geldi. Çocuğu oyuncaklarla baş başa bırak, o ne yapmak istiyorsa yapsın, sen onu gözle, diyor.
Oysa, çocuk okula başladığında çocuğun oyuncakla bireysel oyun oynama yaşı biter, arkadaşlarıyla oyun kurmaya başlar. Çocuk arkadaşlarıyla birlikte bilimsel eğitim almak için okula gider. Şimdi, yeni müfredatla çocuğu 4 yıl oyalayacağız.
Eğitimin süresini uzatarak veliyi daha uzun süre eğitime para harcamaya mecbur etmek bizim milli projemiz değildir. “Mecburen eğitime geçtik” demişti Ziya Selçuk.
Ankara’da, yeni müfredata göre içi boş ders kitapları basıldı bile. Matematik iyice buharlaşmış. Dört yıl, sadece okur- yazarlık, oyun ve İngilizce konuşma ile geçecek.
Bu eğitim projesinin ulusötesi babaları var. Dinler Buluşması, ya da Ilımlı İslam projesine göre değerler eğitimine oyuncaklarla devam edecek bakanlığımız.
Yayınevleri ve oyuncakçılar yeni anaokulu sistemine göre hazırlık yapacaklar. Eğitim piyasası canlanacak. MEB, yani devlet, eğitim piyasasını kurmakta regülatörlük/ düzenleyici görevi yapacak; okullarla piyasanın arasını kuracak, yeni MEB bütçesi bu piyasaya gidecek. Piyasanın yeni havarileri de elbette bu işten nemalanacak!
Peygamberlerin oyuncakları diyerek imal ettikleri ahşap oyuncaklar tamamen benim çocukluğumda oynadığımız el yapımı oyuncaklardır. Ben daha fazlasını bilirim, yazdım. Müzik Nasıl Öğretilir kitaplarımda çocukluk çağınde ses çıkartan çeşitli oyuncak yapımını anlatıyorum. Bunların yaş grubuna göre, kız ve erkek çocuğuna göre, çocuğun zihinsel, fiziksel ve ruhsal gelişimini destekleyen pedagojik açıklamasını bilirim.
Geldik peygamberlerin oyuncaklarına. Hem de üç din bir arada, beyin bulandırmacasına. Küresel para babalarının bundan bir kârı olmasa bunu planlamazlar.
Söz konusu youtube yayınlarındaki oyuncakçı, Ada Abi mahlaslı, videolarında tarih çarpıtmaları yapıyor. Örneğin Bizans’ın kurucusu olan Batı Karadenizli (Bithnialı/Bizanti) bilgelerine çoban/pagan diyor. Bizans’ın bayrağında kırmızı üzerinde sarı sekiz köşeli Türk yıldızı ve hilal vardır, bu semboller bize der ki kurucuları Sirkasya Mitra kültündendir, Perslerdir, pagan değil bilim yapmayı ibadet sayarlar. Örneğin Bilgelik Okulu Ayasofya’nın kubbesinde koruyucu kanatlı Umay Anamız Türk Serafim meleği vardır. Tüm Anadolu şifaevlerinde de görürüz bu meleği. Ona bile Meryem Ana diyenler var.
Bu Ada Abi, Cerrahpaşa kazılarında ortaya çıkan Düşkünler Yurduna (hastaneye) pagan tapınağı dedi. Orda cerrahi tıp yapılırdı demek yerine “paganlar orda insan keserdi” dedi. Çok hazin.
Hıristiyan ayaklanmasında yıkım gören yerdir, bunu söylemez. Hatta bence Şifaevi olduğunu bilerek en derin katlarına indiler, oralardan binlerce yıllık faydalı bakterileri birileri almıştır. Çünkü antibiyotik çağı bitiyor, bakteri şurup ve spreyleri dönemi başladı, yabancı ilaç şirketleri astım ve gümüş mağaralarımıza ajanlarını gönderip toprak çalmalar başladı.
Geldik 3.bin yılın haçlı seferine. 2001’de öyle demişlerdi. Bu kez nereyi yıkacaklar diye bekliyorum. Depremle yıkılsın da biz yıkmak zorunda kalmayalım diye düşünüyorlardır, depremi tetiklemeyi bile göze alıyorlardır. İstanbul yine Roma olacak, o plana göre yıkılmış şehre İsa Mesihleri gelecek. Çocukların zihinleri pelerinli Süpermen ile dolduruldu, göklerden pelerinle ineceği yer İstanbul’da bir yerdir diye anlatılıyor tv’de. Bu nasıl işgal planıdır böyle, çocukları da hep çocukluk çağında tutmak bu planın parçasıdır, öyle anlaşılıyor.
Bir de bu bey her programında Yerebatan Sarnıcında zengin birilerinin kiralayarak şeytani kılıklarda yaptığı pagan ritüellerini anlatıyor. Oysa o sarnıç 193-196 Septimus Seferius’un İstanbul’u 2,5 yıl kuşatma altında susuz bıraktığı zaman yapılmıştı. Direnen Bizans’a ceza verdi Seferius, İstanbul’u yerle bir etti. Pozantı’da Oğuz beyi Tarkun Di Mete’ye yenilmişti, oradan geldi İstanbul’a. Yerebatan sarnıcındaki kırılmış tıp sembolü, sütun başıydı (ters Medusa) Cerrahpaşa’daki Şifahanenin yıkımından kalan parçaydı. Halk Anadolu’ya kaçıyordu, İstanbul’un nüfusu 15 bine düşmüştü. Bunları anlatmıyor Ada ağabeyleri. Gerçeği çarpıtıyor.
Yeni programında, yeşil takkeli videosunda, sarnıçtaki pagan ritüeli haberini tekrar etti. Eleştirirken reklamını yapıyor.
Hıristiyan Konstantin’in Selanik’te şifacı 5 bin kadını Umay Analı Mitra kültünden vaz geçmedikleri, yani Hıristiyan olmayı red ettikleri için öldürttüğünü, Şifahaneyi bozup annesi Helena’ya kilise yaptığını da söylemiyorlar. Tek gözlü korsan Dandolos’un 438’de Ayasofya’yı, Aya İrini ve Düşkünler Yurdu Zenan’ı (bugünkü Cerrahpaşa) yaktırdığını da söylemez. Çünkü, Oğuzdinli Justinyen ve Kıbrıslı eşi Yenge (Nike), halkın tefecilere olan borçlarını silmekle tefeci bankerleri kızdırmışlardı.
Üsküdar’dan atlarıyla denizden karşıya yüzerek gelen İskitdor süvarileri, 438 haçlı isyanında çıkartılan yangınları söndürdüler. Oğuzdinli Justinyen ise, Ayasofya’yı ve Zenan’ı onardı, Anadolu’da Silvan kalesi ve Rize Kalesi gibi ilaç ve tıp kitaplarının saklandığı Mitra kalelerini ve Niğde’de şifa evlerini onardı. Aksaray Hipodromuna İskitdor Oğuzlu süvarilerin onuruna altın ve gümüş karışımı dört at heykeli koydu. Sonra bu atlar 1204 Venedik Latin soygununda Venedik dükalığına kaçırıldı, yüzlerce altın suyuyla yazılmış bilim kitabı Ayasofya’dan Roma’ya kaçırıldı. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u kurtardığı zaman İskitdor süvarilerinin şerefine Ayasofya’ya atıyla girdi ve kubbedeki Türk meleği Umay Anamızı selamladı.
Bunu böyle anlatmazlar. Anlatmazlar, çünkü yeni haçlı seferleri başladı, tarih yeniden yazılıyor. Dinler kardeştir, “peygamberimiz de çocuktu” gibi bulandırmalara başladılar.
Sıra ilkokulları buharlaştırmaya, dört yıllık anaokulu diye “oyun okulları” açmaya geldi. Küresel haçlı seferi tertipleyenlerin istediği şekilde okul müfredatları yeniden şekilleniyor. Oyuncak piyasası oradan canlandırılacak.
Maksat Peygamberi öğretmek değil. Bilmem anlatabildim mi?
Mahiye Morgül /16.3.2024
Posted in Uncategorized
Leave a comment
CHP’YE MEKTUP * İş ayet okuyarak oy istemeye vardı
Cumhuriyet.com.- Zülal Kalkandelen – 29 Mart 2024
İş ayet okuyarak oy istemeye vardı
O, hafızlık icazet töreninde Kuran okudu; siz taziye evinde Kuran okudunuz.
O, Yargıtay’da dualı açılış yaptı; siz eşlik ettiniz.
O, laikliğin “baskıcı” olduğunu ima etmek için “özgürlükçü laiklik”ten söz etti; siz aynen benimsediniz.
O, “kul hakkı” dedi; siz anayasaya yurttaşlık hakkını sokan parti olsanız da “kul hakkı” demeyi sürdürdünüz.
O, 22 yıldır anayasayı çiğneyerek laikliği ayaklar altına aldı; siz seyrettiniz.
Bir cemaat onu desteklediğini söylediğinde eleştirdiniz, bir diğer cemaat sizi desteklediğini açıklayınca sustunuz. Tarikatlar ve cemaatler tüm toplumu cendere altına alırken, tarikatçılarla ve siyasal İslamcılarla ittifak kurup halkın umudunuz söndürdünüz.
Bu ülkenin en önemli sorunu eğitimdeki gericileşmeyken kamuoyuna açıkladığınız programlarda zaten yasayla kapatılmış olan tarikatları ve cemaatleri dağıtacağınızı hiçbir zaman söylemediniz. Üstelik milletvekiliniz kanal kanal gezip tarikatları ve cemaatleri kapatan 1925 tarihli 677 sayılı Devrim Yasası’nın kadük olduğunu söyledi, siz sustunuz.
KARŞIDEVRİME MÜRİT YETİŞTİREN AKP’NİN YOLU NASIL AÇILDI?
Cuma namazı saatinin çalışma saatlerine denk gelmesi durumunda, isteyenler için çalışma kaybına neden olmaksızın izin verileceğini belirten başbakanlık genelgesi yayımlandı, iptali için çaba harcamadınız, çaba harcayanı engellediniz.
Eğitimdeki dincileşme son hızla ilerlerken medrese sistemini hortlatan Diyanet Akademisi Yasası’na kabul oyu verdiniz. Seçim öncesinde oy için türbana anayasal güvence getiren laikliğe aykırı yasa teklifi verdiniz.
O, 14 Mayıs genel seçiminden önce camiye gidip miting havası içinde fetih çağrısı yaptı; siz “Eleştirirsek dinci sağdan gelecek oyları kaybederiz” korkusuyla yine sessiz kaldınız.
Daha birçok şey yaptınız ve laikliğin tasfiye edilmesine giden süreçte kimi zaman tepkisizliğinizle kimi zaman da doğrudan dini kullanarak karşıdevrime mürit yetiştiren AKP’nin yolunu açtınız.
Bunlar yetmiyormuş gibi o, kürsüde sure okudu; sonunda siz de bu hafta İzmir’de kürsüde ayet okudunuz. O, “nas” diyerek ekonomiyi batırdı; siz okuduğunuz ayete dayanarak 31 Mart’ta oy istediniz.
REDDİ MİRAS YAPTINIZ
İstediğiniz kadar partinizde değişim olduğunu söyleyin, görünen o ki değişmeyen tek şey laiklik konusundaki yanlış anlayıştır. “Türkiye’de seçmenin çoğu sağcıdır, onlardan oy almak gerekir” diye düşünerek dini siyasette kullanmaya devam ettiniz.
İşin en acı tarafı da bunları yaparken size ve tüm topluma bırakılan eşsiz bir mirası yok saydınız.
Hem partinizin hem de laik Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 99 yıl önce “Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti; şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikat-ı medeniyedir. Medeniyetin emrettiğini ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için kâfidir” diyerek bıraktığı laik devlet mirasından söz ediyorum.
Atatürk’ün kurup emanet ettiği laiklik devleti sahiplenip sonuna kadar savunarak devrimci ruhu ayakta tutmak varken onun tam aksi yönünde siyasal İslamın rotasında ilerlemek reddi mirastır.
“Bunları şimdi seçimden önce yazmak gerekli miydi!” diyerek öfkenelenecek olanlar vardır. Ben gerçekleri yazan bir gazeteciyim. Gazeteci olanı, olduğu anda, ertelemeden yazar. Bunu yapmıyorsa siyaset yapıyor demektir.
Üstelik medyada çoğunluğun bu konularda neredeyse tek satır yazmadığını, hiç konuşmadığını düşünürseniz, bırakın da bir iki gazeteci de ülkenin en önemli sorununu yazsın.
Posted in Uncategorized
Leave a comment
YÖNETİCİLERİNİN TALAN ETTİĞİ ÜLKE
Erdoğan’ın Koruma giderleri 2020’den 2023’e kadar 3 yılda 263.1 milyon TL’den 1 milyar 77.5 milyon TL’e ulaşmış; yani yaklaşık 4 kat artmış.
2024 yılının ilk ayında 251 milyon 404 bin TL harcanmış; bu gidişle 2024 yılının sonuna kadar yaklaşık 3 milyar TL harcanacak. Bu demek oluyor ki 2023 yılında giderler yaklaşık 1 milyar TL iken 2024 yılında yaklaşık 3 milyar TL … 2 milyar TL’lık bir artış …Cumhuriyet’in ilanı ile Saltanat devri bitti sanmıştık …Peki Saray şatafatına ve milyarlık ek saraylara ne denir?
Yurt dışı gezilerinde limozinin de uçak ile götürüldüğünü de hatırlayan var mı?
https://boldmedya.com/2021/02/26/erdoganin-milyarlik-saraylari/
Cumhuriyet, 16.03.2024 – Cengiz Karagöz
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koruma ordusunun
giderleri katlandı: 1 günde 492 asgari ücret
İktidar, her ne kadar “kamuda tasarruf” çağrısı yapsa da
açıklanan resmi verilere göre bu talep sözde kaldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın korumaları için harcanan miktar her geçen gün katlanıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün mali tablolarında yer alan bilgilere göre, Cumhurbaşkanlığı korumalarının bağlı olduğu Cumhurbaşkanlığı Koruma Daire Başkanlığı, 2024 yılının ilk ayında 251 milyon 404 bin TL harcadı.
Söz konusu tutar geçen yılın ocak ayında ise 99 milyon 991 bin TL olmuştu. Buna göre Erdoğan’ın koruma giderleri bir yılda 2 buçuk katınına ulaştı. Bu veriler doğrultusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın günlük korunma maliyeti 492 kişinin asgari ücretine denk gelerek yaklaşık 8 milyon 380 bin TL oldu.
Meclis’te daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koruma sayısı ile ilgili çeşitli tartışmalar oldu. Birçok milletvekili Cumhurbaşkanlığı’na tahsis edilen korumaların sayısını ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a tahsis edilen koruma personeli ve araç sayısınına ilişkin Meclis’e soru önergesi sundu. Ancak konuyla ilgili resmi bir veri açıklanmadı.
Koruma giderlerinin yıllara göre dağılımı:
2020: 263.1 milyon TL
2021: 306 milyon TL
2022: 526.1 milyon TL
2023: 1 milyar 77.5 milyon TL.
http://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/cumhurbaskani-erdoganin-koruma-ordusunun-giderleri-katlandi-1-gunde-2186197?utm_source=Anasayfa&utm_campaign=Cumhuriyet&utm_medium=Gundem
Posted in Uncategorized
Leave a comment
DEMOKRASİ YERELDEN YÜKSELİR * Belediyeler Neden Ekolojik İlkelere Göre Yönetilmeli?
Belediyeler Neden Ekolojik İlkelere Göre Yönetilmeli?
Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ,
Çukurova Üniversitesi, iortas@cu.edu.tr
Özet
Yerel yönetimler merkezi idareden çok kentlerin doğal kaynaklarını koruma, çevresel faktörlere uyumlu planlama ve toplumun refahının sağlanmasından sorumludurlar. Bu bağlamda merkezi idareden daha avantajlara ve esnek hizmet sunma özelliklerine sahiptir. Yerel yönetim yasaları evrensel ölçekte olup yerele göre uygulama alanları vardır. Bu çerçevede, yerel yönetimler çevre politikaları ve uygulamalarıyla toplumun genel refahını ve doğal çevrenin korunmasını, evrensel ölçekte sağlamak adına, stratejik bir rol oynamaktadırlar.
Yerel yönetimlerin, Birleşmiş Milletlerin (BM) sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda çalışması ve toplumu demokratik süreçlere katma çabası, kentlerin yaşanabilirliğini ve çevresel sürdürülebilirliği artırabilir. Bu da BM’lerin “gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilme yeteneğine zarar vermeden kalkınmayı sağlama anlamına gelmektedir. Çevresel, ekonomik ve sosyal alanlarda dengeyi sağlayarak bugünü ve geleceği güvence altına almak şeklinde de tanımlanabilir” dediği 17 hedefin 11 doğrudan, 2’sı dolaylı toplam 13 hedef ekosistemin unsurları olan tarım-orman, toprak, su, hava, çevre, iklim, temiz enerji ve sağlıklı yaşam habitatı ile doğrudan ilişkilidir. Bu çerçevede, yerel yönetimlerin ekolojik prensiplere uygun planlamalarla kentlerin yaşanabilirliğini ve toplumun temel ihtiyaçlarını karşılamaları önemlidir.
Bu bağlamda yerel yönetimlerin görevi, şehirlerin ekolojiyle ilişkisi ekseninde, sürdürülebilir bir geleceğin inşası için kentin planlanması ve çevrenin korunması ve toplumun yaşam kalitesinin arttırılmasından değişik toplum katmanları ve demokratik kitle örgütleri ve kent paydaşları ile birlikte aralıklarla toplantı, bilgilendirme, anket ve referandumlardan çıkacak görüşler ile birlikte yönetimi kritik öneme sahiptir.
Neden Yerel Yöneticiler Ekoloji Bilgisine Sahip Olmalı?
Yerel yönetimlerin çevrenin yaşanılabilir duruma getirilmesi gibi çok yönlü faaliyet alanlarının başında sağlıklı yaşam alanlarında hava kalitesi, su kalitesi için su kaynaklarının güvence altına alınması, gıdaya erişim ve güvenliğinin sağlanması gelmektedir. Yaşanabilir bir kent ortamı içinde başta toplum sağlığını iyileştirmesi, çevrenin ve peyzajın düzenlenmesi, kentin doğası, peyzajı ve insanının kültürel birikimini bilmeyi de gerektirir. Bir uçtan diğerine 200 km’lik geniş bir alana üst üste sığdırılmış milyonlarca yapı, 20 milyon nüfusun yaşam kalitesi ekoloji dikkate alınmadan nasıl sağlanacak? Başta İstanbul, İzmir, Ankara ve diğer kentlerin nüfus yoğunluğunun yerleşim yeri üzerinde yarattığı arsa-rant, ulaşım sorunu, su-hava, gürültü ve diğer çevresel kirlilikler, deprem riskine dayanıklı yapıların jeolojik materyale uygun hazırlanması gibi makro sorunların çözümü ekolojinin yapısına uygun planlanmayı ve çözüm yolları aranmasını gerektiriyor.
Yerel yönetimlerde kentin varlığından kaynaklanan katı ve sıvı çöplerinin yerinde ayıklanması ve depolanması, gürültü kontrolü, toplum sağlığının sağlanması önemli. Kent yönetiminin gelişim alanları ve yeni yerleşim yerlerinin planlanması için arazi kullanım politikaları (park, yeşil alan, yaya ve bisiklet yolları, dinlenme tesisleri, meydanlar, sosyal buluşma mekânları vb.) üretmesi gerekir. Kentin kimliği, tarihi ve sosyal dokuya ilişkin imar güvenliği, yerel ulaşım ve deprem ve afetlere karşı dayanıklılığının planlanması öncelikli hizmet alanlarının başında gelmektedir.
Kentin yaşam koşullarını çeşitlendirmek ve toplumun refahı için ekolojiye uygun kent planları içinde spor/kültür/sanat aktiviteleri, yaşlanan dinamik kent kültürü de önemli hizmet alanları sunmaktadır. Kenti bulunduğu bölgenin yağış, güneşlenme gün sayısı, hâkim rüzgâr yönü, jeolojik yapısı, su kaynakları, bitki ve hayvanlarıyla (flora-fauna) doğal yaşamı bilinmeden sağlıklı bir kent planlanması nasıl yapılabilir. Kentlerin kimliğine ve ekosistem bütünlüğüne uygun olmayan yükse yapılı kutu tipli binalar, oteller ve estetik özelliği olmayan yapılarla birçok kentin yaşanamaz hale dönüştüğü ve yönetilemediği görülüyor.
Kentin coğrafi konumu, ekolojik yapısı ve insanının psikolojik, sosyal ve kültürel dokusuna uygun meydanlar, tiyatro, opera, müze, hayvanat ve botanik bahçeleri, park ve benzeri yapılar ile toplum bir taraftan eğitilmeli, diğer tarafta eğlenerek dinlendirilecek yapılar kazandırma hedeflenmeli.
Bugün giderek daha yaşanamaz hale gelen kentlerin bir çok sorunu, ekoloji, doğa ve insan refahından çok, amaca uygun olmayan kalkınma-büyüme uğruna tahrip edilen doğal alanlar, rant ve bunlara bağlı küçük çıkar ilişkileri bileşkelerinden kaynaklanmaktadır. BM’lerin kalkınma hedefleri çerçevesinde sağlıklı bir kalkınma, toplum sağlığını ve refahını kapsayan sürdürülebilir bir yaşam kalitesinin sağlanması, ancak ekoloji ve ekosistem bütünlüğü içinde ekosistemin kapasitesine uygun planlama ve uygulamayı zorunlu kılmaktadır. Aynı zamanda yerel yöneticilerin kent kimliğine uygun olarak tarih, coğrafya ve peyzaj bilgilerine sahip olmaları önemlidir. İnsanların kültürel gelişiminin önünü açacak, doğal ve kültürel farklılıkları önemseyen, insanın yaratıcılığını teşvik edecek bilgi ve görgüye sahip olmaları da ayrıca değerli.
Yerel yöneticilerin demokrasi ve ekoloji bilinçleri ile uyumlu bir ekolojik yaşam kurma yetkinliğinde olmaları sağlıklı bir gelecek için gerekli ve övülecek bir özelliktir. Ağırlıklı olarak yerel yönetimlerin uhdesinde olan sorunlar ve çözüm önerileri doğrudan ve ağırlıklı olarak ekosistem bilgisi ve bilincini ilgilendirdiği için yerel yöneticilerin ekosistem okur-yazarı olmaları ve bünyelerinde ekosistem yeterliliği olan uzmanlardan destek almaları, ranttan ve çıkar gruplarından yana değil, doğrudan ekosistemden ve insandan yana tutum sahibi olmaları ve tavır almaları bekleniyor.
İlgilenenler için talep ederlerse yazının tamamı iletirim.
Yazının geniş hali Tebeşir Dergisinin “Demokrasi Yerelden Yükselir” temalı özel eki için talep üzerine hazırlandı. Tebeşir Mart-Mayıs 2024, sayı 32’de yayınlandı
Posted in Uncategorized
Leave a comment
KAVRAM MUTFAĞI * MNEMOSYNE (BELLEK, ANIMSAMA VE AKILDA TUTMA TANRIÇASI)
MNEMOSYNE
(BELLEK, ANIMSAMA VE AKILDA TUTMA TANRIÇASI)
Ali Can Polat – 06.12.2023
İng./Memory, Remembrance, Logic, Foresight, Reason, The use of, Language
Fr./ Mémoire, Souvenir, Logique, Prévoyance, Raison, Utilisation, Langage
Tr./ Bellek, Anımsama, Mantık, Öngörü, Nedensellik, Kullanma, Dil
Yunan antikitesinde, mitolojide, başlangıçta Khaos’ta, kendisi de bir titan olarak yer almış olan Mnemosyne bellek, anımsama ve akılda tutma görevleri bulunan bir tanrıçadır.
Titanlar çağında Uranos baba ile Gaia anadan olmuştur. Söylenceye göre Zeus Pieria dağlarında dolaşırken bu güzel kızı gözüne kestirmiş. Onunla dokuz gün dokuz gece birlikte olmuş. Bu birliktelikten Yunanca Mousa veya Latince Musa adıyla bildiğimiz dokuz tane çok önemli periler doğmuş. İyi ki doğmuşlar, onlar olmasaydı bu dünyanın tadı tuzu olmazdı. Bu yüzden Mnmosyne kadar hatta ondan biraz daha çok Zeus’a teşekkür borçluyuz. Zeus’un hovardalığı olmasaydı bunları görme, tanıma olanağımız da olmazdı.
Bakın, Hesiodos Thegonia adlı eserinde / 52-80’ de neler anlatıyor:
Olympos’lu Musa’lar, koca kalkanlı Zeus’un kızları.
Eleutheros yamaçlarının kraliçesi Mnemosyne
Kronos oğluyla birleşip Pieria’da
Getirdi onları dünyaya
Belaları unutturmak ve kaygıları dindirmek için.
Dokuz gece buluştu onunla kutsal yatağında
Engin akıllı Zeus, ölümsüzlerden uzakta.
Günler aylar geçip bir yıl tamam olunca
Dokuz kız getirdi dünyaya Mnemosyne.
Dokuz eş yürekli kızdı bunlar
Ezgiler söylemekti tek işleri,
Başka hiçbir kaygı yoktur yüreklerinde
….
İşte böyle seslenir Olympos’lu Musalar
Dokuz tanrısal kızı Zeus’un:
KALLIOPE, KLIO, EUTERPE, THALIA, MELPOMENE,
TERPSIKHORE, ERATO, POLYMNIA, URANIA
Kalliope, En önemlileri (güzel seslidir, epik şiiri, aynı zamanda retoriği temsil eder),
Klio (tarihi yüceltir ve temsil eder),
Euterpe (hoş ve lirik şiiri temsil eder),
Thalia (çiçek açar ve komediyi temsil eder),
Melpomene (şarkı söylemeyi ve trajediyi temsil eder),
Terpsikhore veya Stesichore (danstan zevk alır),
Erato (sevimli ve şarkı söylemeyi temsil eder),
Polymnia (tanrılara ve kahramanlara ilahiyi temsil eder),
Urania (gökseldir ve sevimlidir ve astronomiyi, şarkı söylemeyi temsil eder),
İnsanın yazılı tarihinden önce yaşanmış olanları, mitleri, masalları, söylence ve destanları canlı tutan tek şey sözlü kültürümüz, sözlü geleneklerimizdir. Mnemosyne olmasaydı, tanrıların ve tanrısal kahramanların öyküleri ile bunların ne anlamlara geldikleri unutulurlar ve yok olurlardı. Toplumların kültürel varlıkları o toplumların toplumsal belleklerinde yaşamını sürdürebilmektedir. İşte tam bu noktada tanrıçamız Mnemosyne bütün görkemi ile karşımıza çıkmaktadır.
O, şairlerin koruyucu tanrıçaları olan dokuz esin perisinin annesidir. Bu dokuz kız kardeş, şairleri ve tragedia yazarlarını, tarih ve epopeleri belli bir düzen içinde kaydetmeye yönlendirmişlerdir.
YAZININ TAMAMI; https://kavrammutfagi.com/makale/mnemosyne–bellek–animsama-ve-akilda-tutma-tanricasi-
Posted in Uncategorized
Leave a comment
TARİHİN İÇİNDEN * BURSA’DAN BİR İHANET HİKAYESİ… İMAM KILIĞINDA İNGİLİZ AJANI
BURSA’DAN BİR İHANET HİKAYESİ…
İMAM KILIĞINDA İNGİLİZ AJANI
Yazar Tayfun Çavuşoğlu anlatıyor:
Bursa’nın ileri gelenleri ve din alimleri 21/22 Nisan 1920 gecesi, yani Ankara’da Büyük Millet Meclisinin açılışından iki gün önce, Bursa Belediye binasının büyük salonunda toplanarak, Ankara’daki Meclis işini ve milli sorunları konuşacaklardı. O toplantı çok ilginç gelişmelere sahne olacaktır.
Toplantı saatinde 70-80 kadar hoca ve bu arada vali ve ileri gelen kimseler Bursa Belediye binasının salonunda toplandılar. Ali Fuat Paşa toplantının maksadını anlattı. Konuşmalar birkaç saat sürdü.
Bu arada, Ankara’da Heyet-i Temsiliye’den gelen Mustafa Kemal Paşa imzalı telgraf da okundu. Nihayet dinleyicilerin aklı yattı. Olumlu bir karar alınmak üzereyken, genç bir sarıklı birden ayağa kalktı ve:
-Hakikat sizin dediğiniz gibi değildir! diye bağırdı.
Kafalar karıştı…
Toplantıyı dağıtmak isteyen genç sarıklı hoca bağırıyordu:
“-Hakikat sizin dediğiniz gibi değildir! Ne padişahımız efendimiz, ne de Hükûmet tutsak bir durumda değildir. Bizzat bu gerçeği, efendimizin ağzından işittim!”
Oradaki iki polis talimat üzerine arama yaptı. Kahramanlık, Müslümanlık taslayan softanın iç ceplerinin birinde, İngiliz polis amirlerinden Yüzbaşı Bennet’in mektubu bulundu. İmam kılıklı bu genç molla paralı İngiliz ajanıydı, hemen Divan-ı Harbe verildi.
Toplantı salonundaki ulema en yaşlı hocanın öncülüğüyle, «Esarette bulunduğu muhakkak olan Fetva Emini’nin ve padişahın fetvalarına uyulmaması lazımdır» kararına vardılar. Bu karar yazıldı ve yayınlandı, Ankara’ya da gönderildi. İstanbul’da Saray ve hükümet bu fetvayı unutmayacaktı…
İstanbul’un ayak oyunlarına karşı ilk dik duruşu sergileyen Bursa’da, kentin Yunan işgaline düşmesiyle birlikte dengeler değişti. Damat Ferit ve şovmen Bursa Valisi Ziver Bey sahneye çıktı. Padişah ve Damat Ferit hükümeti tarafından, Kuva-yı Millici Bursa ulemasına, eşrafına çektirilen zulmün haddi hesabı yoktu.
Hatta hızlarını alamayıp acayip bir tiyatro sahneye koydular. Yaşlı başlı ak sakallı dedeleri, müftileri, müderrisleri de bu tiyatroya alet ettiler. Kuvayı Milliye’nin şuursuz iftiralarla suçlandığı yeni bir beyanname hazırlanıp imzalandı.
Öyle olaylar var ki… Adeta o günleri yeniden yaşayacaksınız. Detaylar videoda…
https://youtu.be/5gV2TwjYDmM
Posted in Uncategorized
Leave a comment